Atatürk Kayıp Kıta MU'da Ne Aradı?

Atatürk'ün 1930'lu yıllarda araştırdığı 'Mu Kıtası' aslında, Pasifik Okyanusu'nda bulunan, Türkiye'nin 6 katından daha büyük yüz ölçümüne sahip ve yüzde 94'ünün su altında olduğu belirlenen 'Zelandiya' mı sorusunu gündeme getirdi

Atatürk Kayıp Kıta MU’da Ne Aradı?

Giriş Tarihi: 13.5.2018 03:59 Güncelleme Tarihi: 13.5.2018 07:59

Atatürk’ün en büyük hayallerinden birisi Türklerin kökenini ortaya çıkartmaktı. Gazinin emriyle Osmanlı imparatrluğu’nun son yıllarından cumhuriyetin ilk yıllarına kadar Türk’lük akımları üzerine yapılan araştırmalar derlendi.Bir çok bilim adamı ve araştırmacı bu alanda yeni çalışmalara başladı. Yabancı bilim adamları davet edildi.1930 yılında Türk tarih kurumu kuruldu. Çalışmalar sonucu çok zengin kaynaklara ve bilgilere ulaşıldı.Ancak Türkler’in nereden geldiği sorusu yanıt bulamadı.

Konu yavaş yavaş gündemden düşerken eldeki kaynaklar ışığında Atatürk bizzat kısa tezler hazırlıyor ve bunları yemeğe davet ettiği akademisyenlerle uzun uzadıya tartışıyordu. 1932 Yılında emekli general Tahsin Bey Atatürk’ü ziyaret etti.Tahsin Bey Maya dili ile Türk dili arasındaki benzerlikleri anlatmaya  başladı ve Bir Mu kıtası araştırmacısı olarak tanınan İngiliz Albay James Churchward kendisine bahsettiği Hindistan da bulduğu tabletleri anlattı Atatürk’ün gözleri parladı.Churchward ertesi gün apar topar Ankara’ya davet edildi.

İki hafta Sonra Churchward Ankara’ya gelerek Çankaya’da Atatürk ve Tahsin Bey ile akşam yemeği yedi. Yemekte Tabletleri nasıl bulduğunu bu tabletleri çözmek için 50 yılını harcadığını ve bu konuda 5 tane kitap yazdığını, Ayrıca arkadaşı Amerikalı arkeolog William Nouvo’nun da tabletler bulduğunu ve maya dilinin bu tabletlere dayandığını tabletlerde ise m.ö 200.000 ile 70.000 yılları arasında pasifikte yer alan avusturalyadan biraz daha büyük MU isimli bir kıtadan bahsedildiğini, kıtada yaşayanların yüksek bir medeniyete ulaştıktan sonra sel yada tufan sonucu kıtanın battığının düşünüldüğünü uzun uzadıya anlattı. Bunun üzerine Atatürk Churchward’ın kendisine hediye ettiği 5 kitabı 60 kişilik bir heyet kurdurarak tercüme edilmesi emrini verdi. Bundan sonrasını Salih Bozok hatıratında şöyle anlatıyor;

Gazi kitapların tercümesi yapılırken çok heyecanlıydı gün aşırı “ tercümeler bitmedimi çocuk heyet neden bu kadar yavaş çalışıyor?” diye hayıflanıyordu. Nihayet sonunda tercümeler bitti, Kitaplar basılmadı dakdilo edilerek Atatürk’e sunuldu, Gazi metinleri tekrar tekrar büyük bir dikkatle okudu. Yaradılışı anlatan bölümle özellikle ilgilenmişti şöyle ki  Mu Kıtasının insanlığın ana vatanı olduğunu nüfusun 64 milyona çıktığını yazan kısmın altını çizmişti. Mu da geçen tanrı kavramıyla da yakından ilgilenmiş yaratıcının insan aklıyla anlaşılamayacağının üzerinde durmuştu tercümelerde maya dilide dahil tüm lisanların mu dilinden türediği belirtiliyordu.

Kıta’nın batışını anlatan bölümde Halkın “ Ya mu bizi kurtar “ diye bağırdığına dikkat çekerek MU nun aynı zamanda bir ilah adı olduğu sonucuna vardı. Mu dili kökenli özel isim ve sıfatları Öz Türkçe ile karşılaştırarak notlar alıyordu. Mu sembollerini Latin harfleriyle karşılaştırıyordu.

Salih Bozok’un konu ile alakalı aktardıkları bu kadarla kalsada Kısa bir süre sonra Atatürk Tahsin Beyi Meksika’ya elçi olarak atamış ayrıca Tbmm bütçe kayıtlarından da anlaşıldığı üzere kendisine yüklü bir araştırma bütçesi tahsis etmiştir.Tahsin Beyin esas görevi Maya dilinin Türkçe ile olan benzerliğini ve Maya tabletlerini araştırmaktı.

Tahsin Beyin Meksika’ya varışından bir süre sonra Etnoğrafya müzesinden bazı uzmanları yanına görevli olarak gönderildiler. Ekip çalışmalarına başladı.Araştırmaların sonucunu Tahsin Bey 3 ciltlik bir kitap haline getirerek belge ve fotoğraflarla Atatürk’e sundu. Kitaplarda Maya Aztek ve İnka uygarlıklarının kullandıkları eşyaların Türklerin kullandıkları eşyalara ne kadar çok benzediği hatta davulların da ve kalkanlarında  kullandıkları ay ve yıldızın Türk bayrağındaki ay ve yıldızdan hiçbir farkı olmadığı açıkça kanıtlanıyordu.

Ayrıca yüksek meblağlar karşılığında William Nouvo’nun elinde bulunan tabletlerden bir tanesi satın alınarak Atatürk’e gönderildi.Tablet şu anda halen Atatürk’ün saklı mektupları ilebirlikte muhafaza edilmektedir.Atatürk’e Kitaplar haline getirilip sunulan araştırma sonucu ise 70’lere kadar Türk dil kurumunda bulunuyordu şu anda Anıtkabir kütüphanesinde iki cilt olarak 1301 ve 1302 numarası ile halen ziyarete açıktır üçüncü cilt ise kaybolmuştur.Ayrıca Churchward kitaplarından yapılan çevirilerde 4 cilt olarak aynı yerde saklanmaktadır.

Yine Tahsin Beyin Meksika da çekip Atatürk’e yollattığı 700 ü aşkın fotoğrafta Anıtkabir fotoğraf arşivinde yer almaktadır.Fotoğraflarda tapınakların sunakların antik Türk kültüründekilere ne kadar benzediği açıkça görülmektedir.Ayrıca Atatürk’ün özellikle ilgilendiği bazı fotoğraflarda tapınaklar da ayinleri yöneten kişilerin kürsülerin de istisnasız şekilde Türklerin ilk sembolü ve dünyada sadece Türk mitolojisinde görülen bozkurt figürünün birebir aynısının kullanılması olmuştur. Sonuç olarak Atatürk akademik ve bilimsel delillerle desteklenen bir Türk tarih tezi sunmuş ancak bunu kitaplaştırmaya ömrü vefa etmemiştir. Teze göre şu sorulara net cevaplar veriliyordu;


*Türkler Orta asyadan gelmiştir. Ancak orta Asya’ya nereden ve ne zaman gelmişlerdi?
* Türklerin Amerika kıtasının yerlileri olan İnca, Maya ve Azteclerle olan tartışmasız benzerlikleri nasıl açıklanabilirdi?
* Dünya Tarihi Nerede Başlamıştı? Orhun Yazıtlarıyla Maya Tabletleri nasıl paralel olabilmektedir?

Bu arada bir dipnot olarak belirteyim; Tahsin beyin soy adı Mayatepektir. Bunun sebebi ise Maya dilinde tepe sözcüğünün karşılığının tepek olmasından ileri gelir. Tahsin bey 1932 ila 1938 yılları arasında Türk tarih kurumuna araştırmaları sonucu tuttuğu yüzlerce notu 14 ayrı rapor halinde yollamıştır. Raporların bazı kayıp parçaları zaman zaman sahaflardan zaman zaman da bazı kişilerden parça parça ortaya çıkmaktadır. Tahsin Beyin torunu Osman Mayatepek bir canlı yayına telefonla bağlanarak yaptığı açıklamalar oldukça dikkat çekicidir.

Ne yazık ki Elde olan raporların sadece küçük bir kısmı ancak 2006 yılında kitap haline getirilebilmiştir. Bence Anıtkabir arşivleri acilen açılmalı ve uzman bir ekip Atatürk’ün yarım bırakmak zorunda kaldığı bu hayalini gerçekleştirmelidir.