Bakan Yılmaz: 'Açığa alınan öğretmenlerin yerine 20 bin öğretmen alacağız

'Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, "Açığa alınan öğretmen sayısı artı bir de bu özel okullar devlete geçtikten sonraki ihtiyaç olan öğretmen sayısı kadar öğretmen alınacaktır. Bu da 20 binin üstünde bir rakam demektir, ilerleyen süreçte bu rakam kesinleşecektir." dedi..

Giriş:24 Temmuz 2016 10:26: Son Güncelleme: 07 Ağustos 2016 10:31 Bakan Yılmaz: 'Açığa alınan öğretmenlerin yerine 20 bin öğretmen alacağız' Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, "Açığa alınan öğretmen sayısı artı bir de bu özel okullar devlete geçtikten sonraki ihtiyaç olan öğretmen sayısı kadar öğretmen alınacaktır. Bu da 20 binin üstünde bir rakam demektir, nilerleyen süreçte bu rakam kesinleşecektir." dedi.
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Sivas'ta bir basın mensubunun lisansı iptal edilen ve açığa alınan öğretmenlerin yerine bu yıl atama yapılıp yapılmayacağını sorması üzerine, sözleşmeli ve mülakata bağlı öğretmen alımı yapılacağını ifade etti. Öğretmen alımını daha önce Şubat ayı olarak açıkladıklarını ancak yeni çıkan durum üzerine bunu öne çekeceklerini dile getiren Yılmaz, "Biliyorsunuz bugüne kadar Milli Eğitim Bakanı olarak öğretmen alımımızı sözleşmeli ve mülakata bağlı olarak Şubat ayında alınacağını söylemiştim. Ancak yeni çıkan durum karşısında kamu görevlilerinden ilişiği kesilecek öğretmenlerin yerine bu yıl öğretmen alımını yapacağız. 2016 yılında sözleşmeli ve mülakatla öğretmen alacağız" dedi.
"Devletin malı olan o okulları biz işleteceğiz"

 

 

 

Bakan öğretmen meselesini açıklığa kavuşturdu 20 bin öğretmenin açığa alındığını duyuran Milli Eğitim Bakanı, "O öğretmenlerle değil, yeni öğretmenlerle devam edeceğiz" dedi.Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, "Açığa alınan öğretmen sayısı artı bir de bu özel okullar devlete geçtikten sonraki ihtiyaç olan öğretmen sayısı kadar öğretmen alınacaktır. Bu da 20 binin üstünde bir rakam demektir, ilerleyen süreçte bu rakam kesinleşecektir." dedi.SÖZLEŞMELİ VE MÜLAKATA BAĞLI ALIM OLACAKSivas'ta Cumhuriyet Meydanı'nda devam eden demokrasi nöbetinde vatandaşlarla bir araya gelen Yılmaz, bir basın mensubunun, FETÖ'nün darbe girişimi kapsamında lisansı iptal edilen ve açığa alınan öğretmenlerin yerine bu yıl atama yapılıp yapılmayacağını sorması üzerine, sözleşmeli ve mülakata bağlı öğretmen alımı yapılacağını belirtti. BU YIL OLACAK Öğretmen alımını daha önce şubat ayı olarak açıkladıklarını ancak yeni çıkan durum üzerine bunu öne çekeceklerini dile getiren Yılmaz, "Biliyorsunuz bugüne kadar Milli Eğitim Bakanı olarak öğretmen alımımızın sözleşmeli ve mülakata bağlı olarak şubat ayında  olacağını söylemiştim. Ancak yeni çıkan durum karşısında, kamu görevinden ilişiği kesilecek öğretmenlerin yerine bu yıl öğretmen alımı yapacağız. Dolayısıyla birinci husus bu. 2016 yılında sözleşmeli ve mülakatla öğretmen alacağız." diye konuştu. Bakan Yılmaz, FETÖ'ye bağlı kapatılan okulların ve bu okuldaki öğrencilerin durumunun sorulması üzerine de şunları kaydetti: YENİ ÖĞRETMENLERLE EĞİTİME DEVAM EDECEĞİZ"Öğrenciler bizim öğrencilerimiz ve hiçbirisini mağdur etmeyeceğiz. Birçoğu özel okula gidiyor. Devletin malı olan o okulları da biz işleteceğiz ama öğretmenlerin, öğretmen lisansları iptal edilmiştir. O öğretmenlerle değil, Milli Eğitim Bakanlığının yeni alacağı öğretmenlerle eğitime devam edeceğiz. Öğrencilere şunu söylüyoruz; hiç kimse mağdur olmayacak. Eskisinden çok daha iyi bir eğitimi inşallah evlatlarımıza vereceğiz.""DEVLETİN MALI OLAN O OKULLARI BİZ İŞLETECEĞİZ" Öğretmen alımına ilişkin bilgi veren Yılmaz, "Onların öğretmenlik lisansları iptal olmuştur. Açığa alınan öğretmen sayısı artı bir de bu özel okullar devlete geçtikten sonraki ihtiyaç olan öğretmen sayısı kadar öğretmen alınacaktır. Bu da 20 binin üstünde bir rakam demektir, ilerleyen süreçte bu rakam kesinleşecektir." ifadelerini kullandı.
Öğretmen alımının ilişiği kesilen öğretmenlerin sayısı kadar yapılacağını vurgulayan Bakan Yılmaz, "Öğretmenlerin öğretmenlik lisansları iptal olmuştur. Açığa alınan öğretmen sayısı artı bir de bu özel okullar devlete geçtikten sonraki ihtiyaç olan öğretmen sayısı kadar öğretmen alınacaktır. Bu da 20 binin üzerinde bir rakam demektir, ilerleyen süreçte bu rakam kesinleşecektir" diye konuştu.
FETÖ'ye bağlı kapatılan okulların ve bu okuldaki öğrencilerin durumunun sorulması üzerine de Yılmaz, "Öğrenciler bizim öğrencilerimiz ve hiçbirisini mağdur etmeyeceğiz. Bir çoğu özel okula gidiyor. Devletin malı olan o okulları da biz işleteceğiz. Ama öğretmenlerin öğretmen lisansları iptal edilmiştir. O öğretmenlerle değil, Milli Eğitim Bakanlığının yeni alacağı öğretmenlerle eğitime devam edeceğiz. Öğrencilere şunu söylüyoruz; hiç kimse mağdur olmayacak. Devlet eliyle eskisinden çok daha iyi bir eğitimi inşallah evlatlarımıza vereceğiz" ifadelerini kullandı............... Rahip Brunson bahane!..

Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ifade ve basın özgürlüğü... İçleri gerektiği şeklinde doldurulduğunda, hakikaten güzel kavramlar bunlar.

Türkiye ile alakalı hazımsızlıkları dolayısıyla demokrasimiz başta olmak üzere birçok evrensel değerin bizde ya hiç olmadığı ya da eksik olduğu yönünde nutuklar atanlar, oldukça çok.

Ancak bu tür nutuklar atanların çoğunun, bahsini ettikleri şeylerden gerçekte ne anladıklarını gösteren davranışları ile sık sık karşılaştığımız için, esas meselenin ne olduğunu anlamakta hiç ama hiç zorlanmıyoruz.

Tam da Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti'nin oluşturdukları BRICS'in Johannesburg'daki liderler zirvesinin yapıldığı gün, ABD Başkanı ve Yardımcısının Türkiye'ye yönelik tehdit dolu sözleri, mesela...

Bahaneleri, Pastör Brunson. FETÖ bağlantısı sebebiyle iki yıldır tutuklu iken şu anda ev hapsinde tutulan Evangelist rahip yani. Ama asıl dertlerinin o zirveye katılan Türkiye'nin söz konusu yapı ile çeşitli şekillerde ittifak yapma ihtimali olduğunu anlamak çok kolay...

Çünkü evrensel kriterlere sıklıkla vurgu yapama alışkanlığında olanların, dertlerinin aslında başka şeyler olduğunu öğreneli, çok zaman oldu.

Başkan Trump ve Yardımcısı'nın, Rahip Brunson'un serbest bırakılmaması halinde Türkiye'ye ekonomik yaptırımlar uygulayacakları tehditleri, bu ikilinin güç sarhoşu olmanın da ötesine geçtiklerinin delili.

Başkan Trump da, Yardımcısı Pence de Rahip Brunson'un serbest kalabilmesi için 'hukukun üstünlüğü' prensiplerini rafa kaldırmamızı istiyorlar açık bir şekilde.

Her ikisi de, Evangelist Rahip Brunson'un FETÖ ile bağlantısını ve gerek 15 Temmuz'da ve gerekse önceki bazı atraksiyonlarda aktif rol aldığını da iyi biliyorlar oysa.

Zamanlamaya dikkat!..

ABD vatandaşı olmanın getirdiği güven yanında, iş tuttuğu FETÖ'nün başarısından emin olduğu için olsa gerek, marifetleri ile ilgili birçok delil bulunuyor bu kişinin. Dolayısıyla yargı sürecinin neticesini beklemeleri gerektiğinin ABD'liler de farkında.

Brunson'un, yargılanma sürecinde ABD'nin darbe girişimindeki dahlini açık edeceğinden korkmaları sebebiyle, ülkemizi tehdit ederek bu işi bitirmeyi istemeleri, ihtimal dahilinde.

Diğer bir ihtimal ise, ABD yönetiminin iki numaralı ismi Pence'in mezhepdaşı Brunson'u mutlaka kurtarmayı kafaya takmış olması...

251 insanımızın vefatı ve iki binden fazlasının yaralanması ile neticelenen 15 Temmuz Darbe Girişimi'nin ardındaki kişi ile ilgili taleplerimizi görmezden geliyor ABD'liler...

Darbenin arkasındaki isim olduğunu çok iyi bildikleri kişiyi teslim etmemek için kendi mahkemelerinin bağımsızlığından bahsediyorlar. Ancak bizim mahkemelerimiz ilgi alanlarına bile girmiyor, nedense...

Brunson'la ilgili meselenin netice olarak ülkemiz yargısı ile ilgili bir süreç olduğunu bildikleri halde, arzu ettikleri gibi neticelenmesini istiyorlar. Prensipler umurlarında bile değil yani.

Güçlü olduklarını ve istedikleri her şeyi yapabileceklerini zannettikleri için de, aksi durumda yaptırımlar uygulayacaklarını söylüyorlar...

Ancak, ABD Başkanı ve Yardımcısının, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın BRICS toplantısı için Güney Afrika'da bulunduğu sırada açıklama yapmaları, konunun en dikkat çekici yönlerinden birisi...

Söz konusu açıklamaların esas sebebi, ülkemizi yönetenlerin BRICS liderler toplantısına katılması belki de...

Doların gücünün kırılması ve ABD'nin ekonomik liderliği kaybetmesi ihtimali, Rahip Brunson'dan ve başka birçok şeyden çok daha önemli bir meseledir çünkü...

............ Daha ne yapacaksın...?! 15 Temmuz’da bizzat saldırdın ya...! 15 Temmuz ihanetinin sahibi, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail'dir. CIA ve MOSSAD beraberdir.
FBI ve NATO derin yapıları gırtlağına kadar 15 Temmuz'un içindedirler.
Avrupa Birliği, Almanya, Belçika, Hollanda, Avusturya, İngiltere, Fransa, Hollanda'daki Haçlı- Siyonist ittifakına bağlı bütün derin ve karanlık yapılar, o gece bir ve beraber milletimize ve devletimize saldırdılar. Kahpe, şerefsiz Fetullah Gülen ve katilleri, sadece bunların maşası idiler. Şimdi bu Büyük Şeytan Amerika Birleşik Devletleri, Rahip görünümlü ajan Brunson için bize yaptırımdan bahsediyor.
Daha ne yapacaksın 15 Temmuz'da bizzat saldırdın ya...?!

AMERİKA PUTUNA TAPANLAR
Rahip görünümlü ajan Brunson olayları esnasında, ABD putuna tapanları bir kez daha görüverdik. Bu insanların anlayışları, dış politika başta olmak üzere, hayatın her alanında kendini gösterir. Bunlara göre, Türkiye Cumhuriyeti ve aziz milletimiz, kendi politikalarını oluşturamaz. Kendi başına oyun kuramaz. Yapsa bile başaramaz.
İttifak, yalnızca ABD başta olmak üzere, Batı ile yapılmalıdır. Doğu, Araplar ve dünyanın geri kalanı, bunlarda alerji yapar. Hele Arap dünyası ile yakınlaşma, bunları çıldırtır. Bakmayın söylemlerine... Türk dünyasını falan da sevmezler... Bağımsız, güçlenen, Müslüman hassasiyetlerle davranan bir Türkiye Cumhuriyeti, bu insanları huzursuz, rahatsız ve hatta hasta ediyor.

AKLI VE RUHU BİZDEN OLMAYANLAR
Aslında bu ruh halinin adı var.
Sömürge ülkelerinin insan tipi, istisnalar hariç, aynen böyle. Yani bunlar sömürgeci aydınlar ve insanlar... İç dünyalarında, kendi ayakları üzerinde duramayan, bağımlı, Müslüman hassasiyetlerle davranmayan, bir devlet var. Buna inanıyor ve adeta iman ediyorlar. Bu eziklik kendilerine öğretilmiş.
İddialı, tam bağımsız ve mutlak eşitlikçi bir Türkiye, bu insanları korkutuyor.
Yıllardır özlediğimiz tavır artık gerçek oluyor. Yıllarca Batı diye bir sapık medeniyetin, kulu ve kölesi olmaya zorlandık.. İnşallah, bundan sonra...
Aziz ve asil milletimizin, devletimizin menfaatleri, nerede ve kimlerle ise orada olacağız... Her yerde ve her zaman... Doğrusu da bu idi... Bağımsız, güçlenen, Müslüman hassasiyetler ile davranan Türkiye Cumhuriyeti, hiçbir ittifaka mecbur değildir.
Olmamalıdır. Eksen bizzat, Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi çıkarları, hayalleri ve inançları olmalıdır... İşte şimdilerde bu Türkiye Cumhuriyeti;
Cumhurbaşkanı, Başkan Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde, gücünü ve dayanağını, mazlumlardan ve mağdurlardan alıyor. 'Dünya 5'ten büyüktür' sözü ve tavrı; her dinden, dilden, ırktan insanlarının kalplerini kazanıyor... ....... Dinimize, milliyetimize küfretseydi “sanatçı” derlerdi BU aralar Mazhar Alanson'a takmışlar... Dine küfür etseydi... HDP'yi sosyalist bir parti diye tanımlasaydı ve oy verdiğini söyleseydi... Bu ülkede yaşanmaz deyip ABD'ye yerleşeceğini ilan etseydi...
Öldürülen terörist cenazelerine katılsaydı... Malum çevreler çılgınca alkışlarlardı... Çünkü onlara göre gerçek sanatçı, gazeteci, yazar, televizyoncu, bunları böyle yapanlar...

BÜYÜK ŞEYTAN AMERİKA
Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Afrika'da kritik görüşmeler yapıyor... Hem Çin ile hem Rusya ile içeriği dopdolu, stratejik kararlar alınıyor... Bizzat Başkan Recep Tayyip Erdoğan tarafından, "İran'a ABD yaptırımı bizi bağlamaz" açıklaması yapılıyor... Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak Çin ile ilgili para anlaşmasını ilan ediyor... Aynı anlarda Büyük Şeytan Amerika Birleşik Devletleri malum alçak açıklamayı yapıyor...

KILIÇDAROĞLU'NA GÖRE SUÇLU YOK
Kemal Kılıçdaroğlu ve adamlarına göre... Eren Erdem masum...
Enis Berberoğlu masum...
Selahattin Demirtaş masum...
FETÖ mensubu kahpeler masum...
Seyircilerimden Mesut Özmen sormuş... Peki kim suçlu...?

DÜŞMANLARIMIZA TAPANLAR VAR
Hep söylüyorum.
Bu memlekette BATI ve ÇAĞDAŞLIK denen putlar var. Ve bu putlara tapanlar var. İki put da aslında aynı değerleri temsil ediyor...
Yani Türkiye Cumhuriyeti'nde putperestler var. Zaten bu Batı da yanlış bir isimlendirme...
Batı coğrafi bir kavram. Bize göre batıda yer aldıkları için öyle denmiş.
Bu cepheyi asıl ifade eden tanım, Hıristiyan Haçlılar ve Siyonist Yahudilerdir. Batı tek dişi kalmış bir canavardır. Türk ve Müslüman düşmanlığı bu topluluğun ortak noktasıdır, varlık sebebidir.
Batı dediğimiz bu topluluk birbirleriyle itişip kakışırlar ve hatta savaşırlar...! Ancak Türk ve İslam düşmanlığında bir ve beraberdirler...!
Aramızda işte bu azılı düşmanlarımıza tapınanlar yaşıyor.
Hemen bu insanların ortak davranış özelliklerini sayalım...

DÜŞMANLARIMIZDAN DAHA TEHLİKELİ OLANLAR
Anında, Türkiye Cumhuriyetini suçlarlar... Hep devletimiz hatalıdır.... Hatta, başka devletlerle oluşan gerginlikler, fikir ve eylem tartışmalarında bile... Kendi devletinin yanında değil de karşı tarafta yer alırlar...
Bu yaratıklar, düşmanlarımızdan daha tehlikeli değiller mi...?
Düşmanlarımız belli. Onlar görevlerini yapıyorlar. Bize düşmanlık yapmak onların işi...
ABD ile yaşadığımız son gerginliklerde de aynı tavırlar ve aynı insanlar sahnede idiler... Asıl bize yıkıcı zarar verenler, işte bunlar...
Yüreğimizi yakanlar, canımızı acıtanlar ve kalıcı hasar bırakanlar bizden gibi görünüp de bizden olmayanlar. ..............ABD 2. Dünya Savaşı'ndan, bir tarafta dünya üretiminin yarısını temsil eden bir ekonomik güç; diğer tarafta ise, 'asimetrik düzen' ve 'kapitalist sistem'in tartışılmaz lideri olarak çıktığında, uluslararası ekonomi-politik düzeninin temsilcileri olan Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, GATT ve NATO'yu kendi koordinasyonu ve emrinde kurdurarak, 'küresel' patronajlığını da ilan etmişti. ABD dolarını da küresel bir finansal güce dönüştürmüştü. Ta ki, 2000'li yıllara kadar. O 2000'li yıllar ki, küresel ekonomi- politik sistemin yeni 'yükselen' çekim merkezleriyle tanıştığı ve bu sürecin dünya siyaseti ve küresel ticarete bire bir yansıdığı bir 18 yılı geride bıraktık.
Bu süreçte, yeni 'yükselen' çekim merkezlerinin de içinde yer aldığı G20 kulübü, ABD'nin çağrısıyla bir araya gelmiş olsa da, Doğu-Güney İttifakı, BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü'yle, Batı-Kuzey İttifakı, diğer bir deyişle Atlantik İttifakı'na karşı, 'Pasifik' ve 'Güney Yarımküre'nin önlenemez yükselişini başlattı. ABD, bu süreçte, Rusya ve Çin'in küresel 'güç merkezi' olarak öne çıkmalarından ciddi rahatsızlık duyması bir yana, 1990'lı yıllardan bu yana, Avrupa Birliği merkezli olarak, Almanya ve Fransa'nın 'Tek Avrupa' projesi kapsamında, yeni bir ekonomik, parasal ve askeri güç olma heveslerinden de hoşnut olmadı. Bu nedenle, 'Tek Avrupa' idealinin İngiltere'nin Brexit kararıyla ciddi yara almasından da, son NATO zirvesinde, Almanya ve Fransa'yı, Trump'ın küstah ifadeleriyle, askeri yetersizlikleri boyutunda ağır bir dille eleştirmekten son derece memnun.
ABD'nin, bu süreçte hesabının şaştığı ve bir türlü anlamamakta ısrar ettiği konu, Türkiye'nin 'küresel meydan okuma' becerisi. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e, birçok badireyi 'zümrüdü anka' kuşu gibi, küllerinden yeniden doğarak atlatmış olan Türkiye, 1071'den beri 'sömürgecilik nedir' bilmez; tersine, 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan yeni dünya düzeninin tüm kurumsal altyapısında 'kurucu ülke' pozisyonundadır. Bu nedenle, Atlantik İttifakı'nın en önemli müttefiki ve bir parçası olmayı her zaman bilmiştir. ABD'nin stratejik hatası, tarihi boyunca hep 'dik durmuş', küresel diplomaside her zaman ağırlığını hissettirmiş olan Türkiye'yi, 'tehdit' veya 'şantaj'la sıkıştıracağını zannetmesidir.
Aksine, son 16 yılda, 3 kat milli gelirle, 860 milyar dolarlık bir katma değerin yüzde 20'sini ihraç eden, tek başına 32 milyar dolar 'insani yardım' yürüten, sert gücü Türk Silahlı Kuvvetleri'yle, yumuşak gücü TİKA, AFAD, Kızılay, Yunus Emre Enstitüsü ve Maarif Vakfı'yla destan yazan bir Türkiye'den söz ediyoruz. Küresel sistemdeki tüm mazlumlara ilham, cesaret, enerji veren bir Türkiye. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vizyon ve liderliğiyle perçinlenen 'küresel meydan okuma' becerisini, bu becerinin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'yle ulaşacağı düzeyi, Sayın Başkanımızın ifadesiyle, Türkiye'nin küresel ölçekte yükselen güç merkezleriyle derinleştirdiği ilişkilerine duyulan kıskançlık ve öfkenin kodlarını iyi okuyalım....................

Trump yaptı, Trump etti, Trump söyledi...
Amiyane tabirle söylersem, egemenler dünyayı böyle "kafalıyor"lar.
Zaten Trump da bunun için seçilip vitrine konuldu.
Dili, davranışları ve zihniyetiyle istenildiği kadar kullanılıp işlevini kaybettiğinde ıskartaya çıkartılabilecek özellikler taşıyor.
Zaten şimdiden "günah keçisi" kadrosunu varlığı ve iş yapma tarzıyla doldurdu. Önemli olan geldiğimiz nokta.
Sonuçta kamuoyu dikkatleri üzerine toplayan bu imajdan başını öte yana çevirip gerçekle hesaplaşma fırsatını bulamıyor.
Oysa konu esas meseleler ve halkların canını yakacak stratejilerse...
Gerçek açık...
Trump'ı arkadan ittiriyorlar, direndiğinde tehdit ediyorlar, yaptırıyorlar, söyletiyorlar.

***

Çok yazdım ama yine hatırlatmakta fayda var...
Trump yeni ama onun üzerinden tezgâha koyulan ve tıkır tıkır yürütülen planlar eski.
Bugünün Mısır, İsrail, Suudi Arabistan üçgeni mesela...
Birdenbire oldu görünüşte.
Oysa 1990'lardan beri yürütülen planların bir parçası.
Gazze'yi boşaltıp Sina'da yeni ve "zararsız" bir Filistin kurma planı da öyle. Hüsnü Mübarek 2011'de öğreniyor ve mırın kırın edince düşürülüyor. Mahmud Abbas tam işleri yoluna koymuşken 2014'te bu planı ifşa ediyor ve "kötü adam" oluyor!
Irak'ın üçe bölünmesi planı ya da...
Hem Beyaz Saray hem de Pentagon 2001'den beri bu planı masada tartışmıyor mu?

***

Gelelim, Akdeniz'de iyice ısınan sulara...
Haberi okumuşsunuzdur; kuklalar (Mısır, Kuzey Kıbrıs, Yunanistan) geçen hafta bir kez daha Türkiye'yi askeri müdahale ile tehdit ettiler.
Önce şunu bilelim; 20 Yüzyıl başından beri Türkiye'nin Akdeniz'de "güçsüz" ve "yumuşak" bir ülke olarak kalması planlandı ve bunun için içerden/dışarıdan çalışıldı.
Hiç şüpheniz olmasın ki, Kıbrıs'ta "Enosis" girişimleri ve en son olarak da FETÖ'nün Deniz Kuvvetleri içinde bulunmak için gösterdiği şiddetli ihtiras bu planın parçalarıydı.
Yaşadığımız birçok fitne/fesatın nedeni bugün daha iyi anlaşılıyor.
Çünkü Akdeniz'in vakti geldi artık.
Dünya egemenlerinin Doğu Akdeniz'de enerji kaynakları ve ticaret yolları için kapışıp paylaşma kavgasına az kaldı.
O yüzden ikide bir Trump'a bakıp işin magaziniyle oyalanmak yerine "esas"ta olup bitenlere; özellikle de Gazze'ye, Mısır'a ve Kıbrıs'a biçilen rollere bakalım...

.............Amerika Birleşik Devletleri gibi büyük ve güçlü bir ülkenin yöneticileri, bu ülkenin büyüklüğüne ve gücüne uygun davranmazlarsa, ABD'nin uluslararası arenadaki itibarı yerle bir olabilir. Şu anda Başkan Trump yönetimindeki ABD'yi bekleyen tehlike budur.

Barışın tehdidi
Tweetlerle kendi yöneticilerini ve mesela Dışişleri Bakanı'nın bile görevden aldığını duyuran, diğer ülkelerin yöneticileri ile sosyal medyada ağız dalaşına giren Trump'ın takıntıları ve saplantıları, ABD'yi dünya barışının ve dünya ekonomisinin tehdidi konumuna sokmuş bulunmaktadır.
Trump devlet yönetimini televizyon programı yapmak ile karıştırmakta ve istikrarı değil reytingi amaçlamaktadır.

Erdoğan'ın tepkisi
Son olarak Trump'ın ve yardımcısı Pence'in Türkiye'yi tehdit eden tweetlerinin sonucu, 7'den 70'e hepimizin ABD'ye tepki göstermemize neden olmuştur. Son olarak bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözleri de, hem Trump ve Pence'e hem de Türkiye'ye yaptırım uygulamak isteyen senatörlere kapak olacak niteliktedir...

Nereden nereye
"- Neymiş, işte, kredi kuruluşlarının Türkiye'ye kredi vermesinin önünü kapatacaklarmış. Yahu Türkiye bu günlere nerelerden geldi? O kredi kuruluşlarıyla mı geldik biz buralara? Biz istiklal ve istikbal mücadelemizi geçmişte nasıl verdiysek, bundan sonra da bu mücadeleyi aynı şekilde vermeye devam ederiz."

Bizi kaybedebilir
"- Biz göbeğimizden Amerika'ya bağlı değiliz. Biz halkımızla milletimizle bugüne kadar nasıl el ele dayanışma içinde olduysak aynı şekilde yolumuza devam ederiz. ABD, bu tavrı değiştirmez ise, Türkiye gibi güçlü ve samimi bir ortağı kaybedeceğini de unutmamalı."

İran'ın tepkisi
Biz Türklerin müttefikimiz ABD'ye karşı bu öfke dolu hislerle bakmamıza yol açan densizliklerin, ABD'nin müttefiki olmayan İran'ı ve İranlıları ne tür öfkelere ve tepkilere yönlendirdiğini tahmin edebiliriz. Nitekim başta Cumhurbaşkanı Ruhani olmak üzere her kademeden İranlı Trump'ın ağzının payını vermeye çalışıyor.

Kriz üretimi
Eski Başkan Obama döneminde imzalanan nükleer silahlardan arınmayı amaçlayan anlaşmadan ABD'yi çeken ve Suudi Arabistan ile Körfez ülkelerine daha çok silah satmak için İran'ı düşman ilan eden Trump, bu köklü ülke halkının ABD'den nefret etmesini körüklemektedir. İran'a uygulanan ABD ambargosu ve bölge ülkelerini İran'a karşı bir askeri örgütlenmeye yönlendiren ABD çabaları, Ortadoğu'yu yeni ve ciddi bir krize sürüklemektedir.

Hitler gibi
Allah dünyayı Trump benzeri ne yapacakları belli olmayan yöneticilerden korusun. Ne yazık ki şu anda ABD Trump'ın elinde belirsiz bir geleceğe doğru ilerlemektedir. Yakın tarihte Hitler Almanya'nın geçmişteki anlaşmalarını yok sayarak ülkesini güçlendirdiğini zannetti ve dünya savaşına yol açtı. Trump da geçmişte herkesin ABD'yi kazıkladığını iddia ederek, bu ülkenin geçmişte imzaladığı anlaşmaları yok saymakta değil mi?........

ABD Başkanı Trump'tan Kudüs kararı,15 Temmuz 2016 nın devamı!
Giriş Tarihi: 05.12.2017 01:42 Güncelleme Tarihi: 05.12.2017 13:47
ABD Başkanı Donald Trump'ın 6 Aralık 2017 günü Kudüs'ü İsrailin Başkenti ilan edeceğini ve İsrail'deki ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşıma kararı verebileceği medyaya yansıdı.


Trump bu kararını 20 Mayıs 2017'de gerçekleştirdiği Suudi Arabistan ziyaretinde, Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri liderleryle birlikte almıştır,aldıkları başka bir karar ise, 23 Mayıs'ta Katar ve Arap ülkeleri arasında başlayan siber saldırı krizinin ardından 5 Haziran'da Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri ve Yemen, Katar ile diplomatik ilişkilerini kestiğini açıkladı.
Karara gerekçe olarak "Katar'ın terörizme destek vermesi" gösterilirken, Doha yönetimi suçlamaları reddetti. Asıl amaçları, Katar'ın Suudi Arabistan tarafından ilhak edilip, Katar'a,Suudi Arabistan tarafından bir Prens Vali olarak atanacaktı,
Başta Cumhurbaşkanımız  Erdoğan'ın girişimi ile oyun bozuldu,  ABD,Türkiye düşmanları DHKP-C, PKK, PYD desteğini artırdı amaç 15 Temmuz'da yapamadıklarını yapmak, Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Irak, ABD nin uydusu oldular. ABD nin Suriye'de kurduğu Askeri üslerle DHKP-C, PKK, PYD ye hayat vermekte,
ABD Başkanı Donald Trump'ın 6 Aralık 2017 günü Kudüs'ü İsrailin Başkenti ilan etmek istemesi Yüz yıl öncesinde olduğu gibi, 9 Aralık 1917’de, Filistin toprakları İngilizler tarafından işgal edilerek elimizden çıkmış. Kudüs düşünce, sıra İstanbul’a gelmişti. 30 Ekim 1918’de Mondros mütarekesini imzaladık ve İstanbul resmen işgal edildi.
13 Aralık’ta İstanbul’da İslam İşbirliği Konferansı var. Zirvede Kudüs konusu ele alınacak. Orada kim kimdir belli olacak. Büyük olasılıkla  ABD nin uydusu olan,Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Irak, bu Konferansa katılmayacaklar,

Kısacası aldıkları Kudüs kararını eyleme dönüştürdüklerinde,  Donald Trump ABD'nin 45. Başkanı ve ABD nin dağılmasını sağlayan son Başkan olarak tarihe geçecek. Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri, yönetimleride sona erecek,çünkü bunlar eylemleriyle Âdetullâh'a (Hak Teâlâ'nın kâinâtta dâimâ var olagelen, değişmeyen tanzîmi) karşı geliyorlar,15 Temmuz 2016 da İslamın Son kalesi olan Türkiye'nin işgali içinde büyük paralar harcayarak figüran'lık yapan İslam düşmanı bu hain yönetimlerdi.
Bizim İran’la ticaret yapmamız, ABD’nin güvenliğini tehdit etmiş ve ABD’nin çıkarlarına zarar vermiş oluyormuşuz. Peki, ABD PKK, PYD, DAEŞ, FETÖ’ye destek vermekle Türkiye’ye karşı ne yapmış oluyor.
Hedef, Cumhurbaşkanımız  Erdoğan'ını itibarsızlaştırmak bunun için uluslararası  kampanya başlatıldı,ancak başarılı olamayacaklardır,Çünkü savaştıkları, tüm mazlum milletlerin hamisi olan Erdoğan, Kutbül Aktab'dır.

..................

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD Başkanı Donald Trump'ın, papaz Andrew Craig Brunson'ın serbest bırakılmaması halinde "Türkiye'ye yaptırım uygulayacağı" şeklindeki ifadelerine ilişkin sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından açıklamada bulundu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD Başkanı Donald Trump'ın, papaz Andrew Craig Brunson'ın serbest bırakılmaması halinde "Türkiye'ye yaptırım uygulayacağı" şeklindeki ifadelerine ilişkin sosyal paylaşım sitesi Twitter hesabından açıklamada bulundu.

Türkiye'nin ABD ile on yıllardır müttefiklik hukuku içinde bulunduğunu belirten Bahçeli, "ABD, Evanjelistlerin dolduruşuna gelip bir papazı bahane göstererek Türkiye'yi tehdit etmektedir. Bu ayıptır, ahlaki kural ihlalidir, stratejik ortaklığa gölge düşürmektir, haddi ve hududu aşmak demektir." değerlendirmesinde bulundu. 

"Malum papaz serbest bırakılmazsa yaptırım uygulayacaklarmış." ifadesini kullanan Bahçeli, "Bu üslup küstahça değil midir? Buyurgan, bulanık ve buruşmuş bir tavır sayılmayacak mıdır? Türkiye'nin tehditlere pabuç bıraktığı nerede görülmüş, nerede duyulmuştur?" diye sordu. 

Bahçeli, "Türkiye-ABD ilişkilerini casusluk suçlamasıyla bağımsız ve tarafsız Türk mahkemesinde yargılanan bir papaz riske atıp krize sokuyorsa ne söylense nafiledir. ABD Başkanı, papaz peşine düşeceğine ülkesinde misafir ettiği FETÖ'cüleri ne zaman iade edeceğini düşünmelidir." açıklamasını yaptı.

 

"Şantaja boyun eğmeyiz, eğmeyeceğiz"

Türkiye'nin tam bağımsız ve bağlantısız bir ülke olduğunu vurgulayan Bahçeli, şöyle devam etti:

"Onun bunun ağzına bakmadık, bakmayacağız. Papaz bahanesiyle şantaja boyun eğmeyiz, eğmeyeceğiz. Tehdit acizlerin zaafı, korkakların zayıflığıdır. Kaldı ki Türk milletine tehdit işlemez, tarihin hiçbir döneminde de işlememiştir.

Papazı isteyen ABD, Pensilvanya'daki haini verirse her hal ve şartta bir takas imkan ve ihtimali doğabilecektir. Nasıl olsa suçluların, ajanların ve hainlerin değiş tokuşuna Soğuk Savaş yıllarında epey tesadüf edilmiştir. Kanaatim odur ki ya bir yol ağzında ya da bir köprü başında suçluların takası sağlanabilecektir."

Papazı isteyen ABD, Pensilvanya'daki haini verirse her hal ve şartta bir takas imkan ve ihtimali doğabilecektir. Nasıl olsa suçluların, ajanların ve hainlerin değiş tokuşuna Soğuk Savaş yıllarında epey tesadüf edilmiştir. Kanaatim odur ki ya bir yol ağzında ya da bir köprü başında suçluların takası sağlanabilecektir."

........

Tutuklu bir evangelist papaz için yaptıklarından anlıyoruz ki bu papaz önemli bir adam.

Dava dosyasını incelemedim ama kamuoyuna yansıyan bilgilerden daha önemli bazı noktaların henüz aydınlatılmamış olması ihtimalini de düşünüp soruşturmayı daha da derinleştirmek gerekiyor.

Küresel sistemin eşkıyasının belli ki kuyruğunun tam beline basılmış.

Cinnet nöbetlerinin bize yol göstermesi ve bastığımız noktanın aslında ne olduğuna ayrıntılı olarak bakmamız gerekir

İşin bir tarafı bu ama daha önemli tarafı şu:

ABD tarafından alınacağı duyurulan yaptırım kararlarının içeriğinden daha önemli olan tarafı var. Bir devletin egemen bir başka devlet hakkında aldığı bu karar egemenlik yetkilerine açık bir saldırı yani aslında bir işgal girişimidir.

ABD bu zamana kadar küresel sistemin oyuncağı haline getirdiği bazı ortaklarıyla başka ülkeler hakkında hukuk dışı kararlar aldı ve oldubittiler oluşturdu.

Bu kez durum farklı.

Hem ABD bu konudaki kredibilitesinin sonunda. Hem de bu kez küresel sistemin yeni yükselen gücü Türkiye var karşısında. 

ABD oyunlar oynarken bir anda kendisini kürenin sadece küçük bir parçasına hapsedilmiş olarak bulur.

Ve de yükselen yeni küresel dalga tarafından dışlanan ABD’nin kurulu düzenini ayakta tutmaya hiç kimsenin gücü yetmez.

Daha önce de yazdım.

ABD zaten limitlerinin sonuna gelmiş durumda. Paradigmayı değiştirecek ve kendileri için yeni bir yol açacak akla da alternatiflere de sahip değiller.

İzledikleri yol ömürlerini uzatacak bir yol değil. Aksine kısaltacak bir yol.

Türkiye izlediği çok yönlü dış politika ile bugün ABD’nin insafına asla muhtaç değildir. Aksine ABD, Türkiye gibi bir ülkenin gönlünü zaten kaybetti ama siyasi işbirliği koşullarını da kaybederse ciddi şekilde sarsılır.

Dünyanın geriye kalanına eşkıya üslubuyla saldırarak gidebileceğiniz yer sınırlıdır ve ABD o sınırların sonuna gelmiş durumda.

Yeni bir dil ve yeni bir yol bulmak zorundalar. Orada da kendi iç dinamikleri devreye giriyor ve işler içinden çıkılmaz hale geliyor. 

Bu sarmal ABD’yi uçurumun kenarına kadar getirdi. Dönmek için hâlâ zamanları ve fırsatları var ama sanki aracın dümeni kilitlenmiş durumda. Uçurumun kenarından dönebilmeleri de pek mümkün görünmüyor.

Artık bundan sonra diyeceğimiz tek söz kalıyor: 

Kendi düşen ağlamaz.

      Zavallı, ABD Başkanı Donald Trump   Giriş Tarihi: 28.7.2018 01:07ABD Başkanı Donald Trump'ın, önceki gün, papaz Andrew Craig Brunson'ın serbest bırakılmaması halinde "Türkiye'ye yaptırım uygulayacağı".Tehdit'inde bulunması,Evanjelistlerin kuklası olduğunun ıspatıdır,aynı zamanda ABD Yönetiminde akıl tutulması, daha bir hafta öncesinde uluslararası arenada Başkan Erdoğan'a öven en güvenilir lider olarak takdir eden, ABD Başkanı Donald Trump'a ne oldu,Uluslararası hukuk tanımaz kan emici vampirler gibi, bu davranışıyla Bir devletin egemen bir başka devlet hakkında aldığı bu karar egemenlik yetkilerine açık bir saldırı yani aslında,15 temmuz işgal planının tekrarı bir işgal girişimidir. ABD bu konudaki Uluslararası toplum nezdinde kendi itibarınıda kredibilitesinide yerle bir etti. Ancak Trump'ın bu çıkışı,Hedef Başkan Erdoğan ve Türkiyenin Ulusal bütünlüğü, Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın BRICS toplantısı için Güney Afrika'da bulunduğu sırada açıklama yapmaları,zamanlamada manidar.Türkiye izlediği çok yönlü dış politika ile bugün ABD’nin insafına asla muhtaç değildir.Başkanımız Recep TayyipErdoğan'ın BRICS zirvesinde Rusya, Çin, Güney Afrika ve Hindistan devlet başkanları ile çok önemli görüşmelerde bulunacak olmas,“ Başta Putin olmak üzere bu Ülke Liderleriyle İlişkileri daha da ileri götürmesinden büyük rahatsız olmaktalar.Papaz Andrew Craig Brunson bahane, çünkü Ülkemizde onlarca Papaz Brunson var,1989 yılında, soğuk savaşın sona ermesiyle, Sovyetlerde bulunan  yaklaşık  beş (5000) bin Amerikan ajanının, , misyoner ve diplomat rolünde görev yaptıklarını, bunları Türkiye’ye çektiklerini, bizzat o günkü CİA Başkanının kendi ifadesinden anlaşılmakta. ABD'nin bu hasbane tutumu, 15 Temmuz işgal planı'nın Finansörleri BAE, Bahreyn, Suud, Mısır, Rum kesimi ve İsrail'i mutlu etmiştir..Türkiye gibi bir ülkenin ise gönlünü,15 Temmuz işgal planı'nında etkin rol alarak, zaten kaybetmişti ama siyasi işbirliği koşullarını da kaybetmek üzere bundan sonra ABD ciddi şekilde sarsılacaktır...Zülfikar Gençtürk
15-temmuz.net haberleri
E-Posta: 15temmuz2016.06@gmail.com..