15-Temmuz net Haberleri - Demokrasinin kara günü: 27 Mayıs! 60 yıllık utanç....
Türk demokrasi tarihinde "kara bir leke" olan 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden 60 yıl geçti. Eski Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamıyla sonuçlanan 27 Mayıs 1960 darbesi, Türk demokrasi tarihine "kara bir leke" olarak geçti
27 Mayıs 2020 - 08:11 - Güncelleme: 27 Mayıs 2020 - 11:34
Demokrasinin kara günü: 27 Mayıs! 60 yıllık utanç...
Giriş Tarihi: 27.05.2020 07:15 Güncelleme Tarihi: 27.05.2020 07:16
Türk demokrasi tarihinde "kara bir leke" olan 27 Mayıs 1960 darbesinin üzerinden 60 yıl geçti. Eski Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamıyla sonuçlanan 27 Mayıs 1960 darbesi, Türk demokrasi tarihine "kara bir leke" olarak geçti
27 Mayıs Darbesi'nin asırlık şahidi Nilüfer Gürsoy o kara geceyi anlattı!
Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın idam edildiği 27 Mayıs darbesinin üstünden tam 60 yıl geçti. Darbe gecesi Cumhurbaşkanı olan babası Celal Bayar’ın Çankaya Köşkü’nden götürülüşüne şahit olan 99 yaşındaki Nilüfer Gürsoy, bugüne kadar geçen süreci anlattı.
27 Mayıs darbesinin olduğu gece Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın kızı Nilüfer Gürsoy da Çankaya Köşkü'ndeydi. Sabaha karşı uyandırıldı. Tank seslerini duydu, pencereden dışarı baktı. Metalik sesiyle homurdanan tankı gördü. Namlusu köşke doğru çevrilmişti. O an aklına Irak ihtilâli geldi. Henüz üstünden iki yıl geçmişti. Osmanlı hanedanından Prenses Fazile ile evlilik hazırlıkları yapan Irak Kralı Faysal, darbeciler tarafından sarayında katledilmişti. Bayar ve Menderes ailesiyle sık görüşürlerdi. Bayar ailesine de o zamandan beri tehdit mektupları geliyordu.
'ADNAN BURADA OLSAYDI'
Nilüfer Gürsoy bunları düşünerek annesi Reşide Hanım'ın yanına gitti. Babasını sordu. "Aşağı indi kızım" cevabını alınca o da aşağı indi. O sırada Berrin Menderes'i gördü. Yanında küçük oğlu Aydın Menderes de vardı. Berrin Hanım çok tedirgindi. Menderes o gün Eskişehir'deydi. "Aman beyefendi, Adnan burada olsa başka türlü mü olurdu acaba?" diye soruyordu. Bayar sakindi. "Artık çok geç" diye cevap verdi. Askerler gelince Nilüfer Hanım ve diğerleri yukarı çıktılar. Bayar darbecilere silah çekti, direndi. Ancak akıbet değişmedi. Onu korumakla görevli Muhafız Alay Komutanı Osman Köksal'ın içi kırmızı renkli arabasıyla köşkten götürüldü. Nilüfer Gürsoy köşkün önündeki bayraktan Cumhurbaşkanlığı forsunun indirilişini seyretti. Bayar'ın yaverleri de üniformalarındaki Cumhurbaşkanlığı alametlerini söküyorlardı.
'KÜÇÜMSEMEM GEÇMEDİ...'
O sıralar Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nin genç asistanı olan Nilüfer Gürsoy, demokrasi tarihine kara leke olarak kazınan bu sahneleri çaresizce izledi. 60 yıl sonra o günleri dün gibi hatırlarken "O zamanki öfke ve isyanımdan arındım ve küçümsemem geçmedi" diyor. 27 Mayıs'ın ordu içindeki bir grubun hareketi olduğunu söylerken dış bağlantılarının ve içerdeki destekçilerinin tam olarak aydınlatılmadığını vurguluyor: "Bugünden 27 Mayıs'a baktığımızda daha geniş bir görüşe varabiliyoruz. Ortadoğu'da yakın zamanlarda yapılmış darbelerin bir benzeriydi. Ülkemize has olmakla beraber diğer darbelerin de bir örneğiydi. Petrole giden yolun üzerindeki ülkeler için çizilmiş bir Ortadoğu projesinin parçası olduk.
'SORUMLULAR YARGILANMADI'
Ülke içinde 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren aktörler kimler? Bunun objektif bir araştırılmasına gidilmiş mi? Hiç sanmıyorum. 27 Mayıs'ı gerçekleştirenlerin hüviyetlerine baktığımızda çeşitli eğilimlerden kişiler görüyoruz. Amerika'ya dayalı olandan Rusya'nın KGB'sinde adı geçen geniş bir yelpaze içinde 'Millî Birlikçiler'. Peki ya diğer yardımcıları? Bugüne kadar 27 Mayıs'ı hoş gören, görmeye çalışanlar? Bunların soruşturmaları yapıldı mı? 2012'lerde TBMM'lerde hazırlanan (benim de beyan verdiğim) darbe raporundan bir netice çıkacağını sanmıyorum.
Anayasa ihlali daha 27 Mayıs ile başladı. Darbeyi yapanlar Senato'ya girdi. Ömür boyu 'Tabii Senatör' diye 'tabii' olmayan, demokrasi dışı unsurlar olarak yerleştirildiler. Sanki 1945-46'dan beri verilen mücadelelerle demokrasi getirilmemişti! Darbe büyük bir projenin menhus bir parçasıydı.
'TÜM MİLLET MAĞDUR OLDU'
1960'ta Türkiye'de Cumhuriyeti'nin darbeler dönemini başlatanlar, 27 Mayıs darbe sürecini gizli açık devam ettiriyor diyebilir miyiz? Bunun üzerinde düşünenlerimiz var mı? Varsa fikirleri nedir, bilmiyoruz. 27 Mayıs darbe mağdurlarına gelince. Darbenin mağdurları sadece bizler değil asıl mağdur milletimizdir."
'103 MİLYON LİRASI VAR' DEDİLER, 16 LİRASI ÇIKTI
Nilüfer Gürsoy, Yassıada'daki yargılama sürecini anlatırken "27 Mayıs'ta DP ve mensupları hakkında ileri sürülen düzmeceler teker teker sırayla gerçek olarak karşımıza çıktı, yaşadık. Suiistimal iddiaları, Atatürk'ü inkâr, Anayasa ihlâli... Babamın bankada 103 milyon lirası olduğunu iddia etmişlerdi, hesabından 16 lira çıktı. Köşkte ailesinin iaşesini bile kendi maaşından karşılardı" dedi.
CELAL BAYAR'IN TORUNLARI ANLATIYOR:
O UĞULTULARI HİÇ UNUTMADIM
Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali tank sesleriyle uyandığı 27 Mayıs gecesini Hürriyet'e şöyle anlattı: "10 yaşımdaydım. Tank uğultularıyla uyandım. O uğultuları hiç unutmadım. Sonra askerler geldi. Büyükbabamın silah çektiğini, direndiğini biliyorum. Sonradan ondan da dinlemiştim, 'İçimden bir ses katil olma dedi' diye anlatmıştı. Darbeden 3-5 gün sonra köşkten ayrıldık. Çeşme'deki evimize gittik. Bir manga asker tarafından ev çevrilmişti. Dışarıyla temasımız kesikti. Gelen mektupları açıp okurlardı. Annem üniversitede asistandı. Sonra üniversiteye gitmedi diye işten attılar. Halbuki evden ayrılmasına izin verilmiyordu. Darbe olduğunda babam Almanya'daydı. Dönüşte havaalanında tutuklandı. Bayar, Menderes, Polatkan ve Zorlu ülkeye çok değerli hizmetler yaptılar. Sadece uğradıkları hukuksuzlukla değil yaptıkları hizmetlerle de hatırlanmalarını istiyoruz."
15 TEMMUZ'DA KÖPRÜDEYDİM, 27 MAYIS'I HATIRLADIM
Prof. Dr. Akile Gürsoy da o gece köşkte darbenin çocuk şahitlerindendi: "27 Mayıs kanlı bir darbedir. Bir başbakan ve iki bakan asıldı, Yassıada sürecinde tutuklananlardan işkence ve kötü muamele sonucu pek çok kişi ölmüştü. 15 Temmuz gecesi ben tesadüfen Fatih Sultan Mehmet Köprüsü üzerinde sabaha kadar mahsur kaldım. Köprünün üstünden jetler geçti. Büyük bir terör olayı sandım. Sonra darbe girişimi olduğunu öğrendim. 27 Mayıs darbesinde 8 yaşımdaydım. Her şeyi hatırlıyorum. Büyükbabam Bayar'ın Çankaya'dan alınıp götürülmesini, Yassıada mahkemelerini, idamları... Darbe girişimini öğrendiğimde 27 Mayıs'ta yaşadıklarım gözlerimin önünden geçti. Seçilmiş bir hükümete karşı gayri kanuni bir eylem tekrar yaşanıyordu. 27 Mayıs'ta milli irade yok sayıldı. Darbeyi sadece ordu içindeki bir grup değil onları destekleyen sivil gruplar yaptı. Bunların içinde üniversitelerden, medyadan ve diğer sivil çevrelerden birçok kişiler vardı."
Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, Nilüfer Gürsoy ve Prof. Dr. Akile Gürsoy
27 Mayıs Darbesi’nin unutulan şehidi
27.05.2020, Çarşamba
Türk demokrasisinin en karanlık tarihlerinden biri olan 27 Mayıs darbesinin 60. Yıldönümü. 60 yıl önce meydana gelen bu kanlı darbe Türkiye'de demokrasinin kökleşip, yerleşememesinin en büyük sebeplerinden biri olduğu gibi millet iradesine vurulan ilk darbedir.
27 Mayıs Darbesi gündeme geldiğinde, çok şey konuşulur, ancak darbeden hemen sonra intihar ettiği iddia edilen İçişleri Bakanı Namık Gedik pek gündeme gelmez.
Namık Gedik, Menderes ve Bayar'la.
MENDERES'İN İÇİŞLERİ BAKANI
1911'de İstanbul'da doğan Namık Gedik, Arapgir eşrafından Kâşif Bey'in oğluydu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Dahiliye hastalıklarında ihtisas yaptı. Daha sonra Aydın Çine'de hükümet tabipliği, Muğla Devlet Hastanesi Başhekimliği ve Haydarpaşa Hastanesi Verem Pavyonu mütehassıslığı yaptı.
Aydın'da görev yaparken kendisini oldukça sevdirmişti. Bu yüzden Aydın milletvekili adayı olarak 1950 seçimlerine girdi. Demokrat Parti'nin ezici bir çoğunlukla kazandığı 1950 seçimlerinden itibaren üç dönem arka arkaya Aydın milletvekilliği yaptı.
17 Mayıs 1954'te İçişleri Bakanı oldu. Yaklaşık 1,5 yıl sonra 10 Eylül 1955'te bu görevini Ethem Menderes'e bıraktı. 12 Ekim 1956'da tekrar İçişleri Bakanı oldu. 1957'deki seçimlerden sonra kurulan yeni hükümette de aynı görevi üstlendi. 27 Mayıs darbesine kadar İçişleri Bakanlığı'na devam etti. Yaklaşık 5 yıl İçişleri Bakanlığı yapmıştı. Cumhuriyet tarihimizin en uzun süre görev yapan İçişleri bakanlarından biridir.
Milliyet Gazetesi'nde intihar haberi.
İNTİHAR MI ETTİ?
Namık Gedik, darbenin ayak seslerini hissetmiş ve Adnan Menderes'e başkentten uzaklaşmasını tavsiye etmişti. Menderes, Ankara dışına çıkarken Cumhurbaşkanı Celal Bayar ise Gedik'in tavsiyesini dinlememişti. 27 Mayıs darbesinden sonra Kızılay Sümer Sokak'taki evinde tutuklanan Dahiliye Vekili Namık Gedik, bir kum kamyonuyla Kara Harp Okulu'na götürüldü ve burada okulun eczane odasında tutulmaya başlandı. Darbecilerin ve muhaliflerin en sevmediği hükümet üyelerinin başında geliyordu.
Daha sonra Namık Gedik'in Ethem Menderes'le birlikte kalması için odası değiştirildi ve üçüncü kattaki bir odaya alındı. Ancak ne olduysa bundan sonra oldu. Darbecilere göre 30 Mayıs 1960 günü saat 22.55'te Namık Gedik kaldığı odanın penceresinden atlayarak intihar etti. Askeri hastaneye götürüldüyse de kurtarılamadı. Bu durumun doğru olduğunu ispat etmek için de ertesi gün Ethem Menderes gazetecilerin karşısına çıkarılarak hadise anlattırıldı. Ancak bu anlatılanlar gerçek mi, kurmaca mı tartışıldı.
Namık Gedik'in intihar ettiği iddia edilen pencere çift camlıydı ve camlar arasında yaklaşık 20 cm kadar mesafe de vardı. Pencere çerçeveleri parçalanmadığı gibi pencerede de büyük olmayan bir kırık vardı. Çok ufak tefek bir insan olmayan Namık Gedik'in nöbetçiler varken o pencereden aşağıya atlaması şüpheli bir durum. Nitekim yazımızla birlikte verdiğimiz dönemin gazetelerinde yer alan resimlere dikkat edilirse, üzerinde fazla büyük olmayan bir kırık pencereden (camın büyüklüğü yaklaşık 86x55) Namık Gedik'in atlamasının ne kadar mümkün olup olamayacağı tartışılmıştır. Namık Gedik'in eziyet edildikten sonra öldürülüp, pencereden aşağı atıldığı söylentileri vardır. Nitekim darbecilerin bir şeyleri örtbas etmek için cenaze sırasında Namık Gedik'in kefenini kimseye açtırmadıkları da bir iddiadır.
Namık Gedik'in atladığı söylenen pencere.
ETHEM MENDERES'İN AĞZINDAN NAMIK GEDİK'İN ÖLÜMÜ
Darbecilerle işbirliği yaptığı söylenen Ethem Menderes, Namık Gedik'in ölümünden sonra yerli ve yabancı basının karşısına çıkarıldı. Menderes, Namık Gedik'in geldiği günden beri buhran içinde bulunduğunu ve bu yüzden doktorların kontrolü altında bulunduğunu söyledi. İki doktor Namık Gedik'i kontrol etmiş ama eski İçişleri Bakanı gözlerini uzun zaman başka tarafa çevirip, bakmaktaymış. Üç günden beri de yemek yememiş. Bu yüzden yalnız kaldığı odaya Namık Gedik'i buhran geçirmekten kurtarmak için doktorların tavsiyesiyle Savunma eski Bakanı Ethem Menderes getirilmiş. Ethem Menderes'in teskin etme çabalarına rağmen Gedik intihar ettiği gece 21.30 ve 22.30'da iki defa sinir krizi geçirmiş.
Ethem Menderes, intihar mevzuunu ise gazetecilere şöyle anlatmıştı: "Odanın bir tarafında ben diğer tarafında Namık Gedik yatıyorduk. Işıklar yanıyordu ve kapıda da iki tane silahlı nöbetçi duruyordu. Kapı açıktı ve çift olan pencere ise kapalıydı. Gedik'in ayağında pantolon üzerinde ise pijama vardı. Birden yataktan fırladı, pencerenin karşısındaki duvara geldi. Bunlar bir anda oldu. Sonra "Ya Allah" dediğini işittim. Gerilip, ok gibi fırladı. Pencere camları kırıldı ve gitti".
NÖBETÇİLER HADİSEYİ ANLATIYOR
Namık Gedik'in atladığı iddia edilen pencerenin altında nöbet tutan nöbetçi subay ise hadiseyi gazetecilere şöyle anlatmıştı: "Cam kırılmasından hasıl olan bir gürültü duydum. Ve düşen bir şeyin sesiyle yerimden fırladım. Evvelâ nezaret altında bulunanlardan birinin kaçmaya teşebbüs ettiğini zannettim. Derhal bağırarak nöbetçileri çağırdım ve vaka mahalline koştum. Gedik takriben 10 metre kadar yükseklikte olan odasının penceresinin altında yatıyordu. Başının üzerine düştüğü belli idi. Yığılmış bir vaziyetteydi. Yaşıyordu ve soluk soluğa idi. Ensesinden kan akıyordu. Derhal ambulans çağırdım. Cankurtaran gelene kadar tek kelime dahi söylemeden kaldı. Cankurtarana konulduğu sırada da can verdi".
EDİP BAŞER PAŞA ANLATIYOR
O dönemde Kara Harp Okulu'nda birinci sınıf öğrencisi olan Orgeneral Edip Başer Paşa ise 2014'te yayınlanan "Kanatsız Uçmak" isimli hatıralarında hadiseyi şöyle anlatır: "Cumhurbaşkanı Celal Bayar okul komutanının odasında, Başbakan Adnan Menderes ise bu odanın karşısında şeref salonu olarak düzenlenmiş odada misafir ediliyordu. Bunların kapısında subay takımında teğmenler ve ikinci sınıf öğrencileri nöbet tutuyordu. Diğer tutuklu bakanlar ve Genelkurmay başkanıysa üçüncü katta bulunan okul revirine yerleştirilmişlerdi. Buradaki iç nöbeti biz tutuyorduk. Ayrıca okulun dışında düzenlenmiş iki güvenlik kuşağında da yine Harbiyeliler, silahlarında gerçek mermiyle nöbet tutuyorlardı… Bir gece okul revirinde nöbetçiydim. Henüz gecenin ilk saatleriydi. Nöbet yerim İç İşleri Bakanı Namık Gedik ve Milli Savunma Bakanı Ethem Menderes'in birlikte kaldıkları odanın kapısıydı. Ben dışarıda, sınıf arkadaşım Sadri Kral odanın iç tarafında duruyorduk. Kapı açıktı. Odada karşılıklı iki karyola bulunuyordu ve ikisinin ortasında pencere vardı. Sağ taraftaki yatakta Namık Gedik, başını iki eli arasına almış, saçları dikleşmiş, fevkalade tedirgin görünümdeydi. Ethem Menderes, alçak sesle ve zannederim onu yatıştırmaya yönelik bazı şeyler söylüyordu. Odaya arkam dönük olduğu bir andaydı. Önce demir karyolanın ayaklarının mozaik beton döşemede kaymasının çıkardığı gürültüyü duydum. Arkama döndüğüm anda da kırılan bir cam sesi işittim ve ayakta şaşkın duran Savunma Bakanını gördüm. Sadri'nin elleri kanıyordu. "Tutamadım, tutamadım!" diye birkaç kez tekrarladı.
ŞÜPHELİ PUSULA
Ölümünden sonra darbecilerin iddiasına göre Namık Gedik'in cebinden üç pusula çıkmıştı. Bunlardan biri eşine hitaben yeni yazıyla yazılmış bir mektuptu. Altına da eski yazıyla "Ben dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkıyorum" notu düşülmüştü.
Ölümünden sonra Namık Gedik'in üzerinden çıkan eşyalar ise şunlardı: "İki adet Bafra, bir adet Amerikan sigarası, bir altın Omega saat, 152,5 lira para ve 3.05.1935 tarihli ve Melahat yazılı bir alyans."
YORUMLAR