II. Mahmud ve Kavalalı, Suudîler’in hayallerine son vermişti
ERHAN AFYONCU
Suudîler, 18. yüzyılda ortaya çıkan Vehhabîlik’e destek verip, Arabistan’a hakim olarak devlet kurma hayallerine kapılmışlardı. II. Mahmud ise Kavalalı’yı görevlendirerek Suudîler’in bölgedeki varlığına son verip, Emir Abdullah’ı 199 yıl önce İstanbul’da idam ettirmişti
Osmanlı İmparatorluğu 1517'de Memlük Devleti'ni ortadan kaldırınca Arabistan Yarımadası'nın önemli bir kısmına da hakim oldu. Kalan bölgeler de zaman içerisinde Osmanlı topraklarına dahil edildi. O yıllarda çöllerde birçok Arap aşireti yaşıyordu. Suudîler de Dir'iye bölgesindeydi.
18. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun eski gücünün azalmasıyla birlikte topraklarında isyanlar çıkmaya ve imparatorluğun uzak topraklarında merkezi otoritenin etkisi azalmaya başladı. Bu dönemde İslamiyet'in kutsal topraklarında Osmanlı yönetimini tehdit eden bir gelişme yaşandı. Vehhabîliğin kurucusu Abdülvehhab oğlu Muhammed'in düşünceleri kısa sürede Arabistan'a yayıldı. Abdülvehhab oğlu Muhammed'in düşünceleri Dir'iye Emiri olan Suud oğlu Muhammed ile 1744'te tanışmasıyla daha da güçlendi. Vehhabîler aldıkları ganimetleri bedevilere dağıtarak günden güne taraftar sayılarını artırdılar. Yağma ve talanı meşru gösterecek dini kılıf Vehhabîlik esaslarıyla sunulmuştu. Vehhabîlik yayıldıkça Suudîler'in nüfuz alanı da genişledi. Osmanlı yönetimi gelişmelerden 1749'da Mekke Emiri Şerif Mesud'un gönderdiği bir yazıyla haberdar oldu. Vehhabî hareketi çok büyümediğinden başlangıçta yöneticileri çok fazla rahatsız etmemişti. Yüksel Çelik bir makalesinde Osmanlı yönetiminin Vehhabîler'le mücadelesini belgelerle anlatır. Zekeriya Kurşun'un çalışmalarından da Suudîler'le ilgili geniş bilgi bulunabilir.
HER YERİ YIKTILAR
19. yüzyılın başında Suudîler'in nüfuzu iyice artmıştı. Osmanlı yönetimi müderris Adem Efendi'yi nasihat için Necid'e gönderdi. Babasının yerine emir olan Abdülaziz tarafından Mekke'de kabul edilen Adem Efendi'nin gayret ve nasihatleri hiçbir fayda vermedi. Suudîler ise nasihat yerine kendi kafalarına göre kurdukları devletlerinin tanınmasını bekliyorlardı. Bu gelişme üzerine Abdülaziz Mekke'ye doğru harekete geçip oğlu Suud'u da Şiiler'in üzerine Kerbela'ya gönderdi. Suud, Mayıs 1802'de Kerbela'da matem törenleri yapan Şiiler üzerine hücum ederek binlerce kişiyi katletti.
Şubat 1803'te Taif'i ele geçiren Abdülaziz her yeri yağmaladı. Tekke ve türbeleri yıkıp, kitapları yaktırdı. Vehhabîler iki ay sonra da Mekke'ye hakim oldular. Mekke'de Hazreti Muhammed, Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Ali ve peygamberimizin kızı Hazreti Fatıma'nın doğduğu evler ve bütün türbeler yıkıldı. Musiki aletleri ve sanat eserleri parçalandı. Cidde saldırıları başarılı olmayınca Dir'iye'ye çekildiler. Osmanlı kuvvetleri Temmuz 1803'te Mekke'yi geri aldılar. Ekim 1803'te Abdülaziz Dir'iye'de öldürüldü. Ancak bu sonuç Suudîler'in gücünü azaltmadığı gibi daha da saldırganlaştırdı. 1805 Haziran ayında Medine'yi, 1806 Ocak ayında ise Mekke'yi işgal ettiler. Osmanlı yönetimi bu yıllarda Napolyon'un Mısır işgali, Rus savaşı, iç karışıklıklar ve diğer meselelerle uğraştığından bölgeye müdahale edemedi. Suudîler 1811'de büyük bir bölgeyi kontrolleri altına almışlardı.
BOYUNLARI VURULDU
Osmanlı yönetimi, Rus savaşının sona ermesinin ardından Mısır'da güçlü bir otorite kuran Kavalalı Mehmet Ali Paşa'yı Vehhabîler'in tenkiliyle görevlendirdi. Kavalalı, oğlu Tosun Paşa kumandasındaki orduyu Vehhabîler'in üzerine gönderdi. Uzun mücadelelerden sonra Tosun Paşa 1812 sonlarında Medine'yi Vehhabîlerden geri aldı. Ardından 1813 başlarında Mekke ve Taif'ten Vehhabîler atıldı. Kavalalı'nın kuvvetleri Vehhabîler'e nefes aldırtmadı. Kavalalı'nın diğer oğlu İbrahim Paşa Eylül 1818'de Vehhabîler'in merkezi Dir'iye'yi ele geçirip, Emir Abdullah başta olmak üzere birçok kişiyi de esir aldı. Esirlerle birlikte Kâbe'nin anahtarları ile asilerin kutsal yerlerden ve Hazreti Muhammed' in türbesinden aldıkları eşyalar da İstanbul'a gönderildi.
Kutsal toprakları istila ile hac ziyaretine izin vermeyen ve kutsal birçok eşyayı talan ve din büyüklerinin türbe ve evlerini yerle bir eden asiler boyunlarında kalın çifte zincirler ve ellerine kelepçeler takılmış olduğu halde ahaliye teşhir ettirilmek için Divanyolu'ndan yürütülerek hapishaneye atıldılar. Ertesi gün de hırsızlık ve yağmacılıkla itham edilip, çok sıkı şekilde sorgulandılar. 1819 Aralık ayında Suud oğlu Abdullah saray meydanında, önde gelen adamları da İstanbul'un kalabalık yerlerinde boyunları vurularak cezalandırıldılar.
Suudî Arabistan’ın doğuşu
II. Mahmud döneminde Suudî liderlerinin İstanbul'a getirilip idam edilmeleriyle Osmanlı yönetimi Arabistan'da hakimiyetini tekrar kurmuştu. Ancak İkinci Mahmud'un Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile arasının açılmasından sonra Mısır kuvvetleri Hicaz'dan çekilince bölge tekrar Suudîlerin eline geçmeye başladı. Mısır kuvvetlerinin elinden kurtulan Abullah'ın küçük oğlu Türki ortaya çıkarak, bölgeye hakim oldu. Suudîlerin bölgedeki bu ikinci hakimiyetleri 1891'e kadar sürdü. 10 yıllık bir kargaşa döneminden sonra bu kez Suud hanedanından Abdülaziz, bölgeye tekrar hakim oldu. Abdülaziz, Aralık 1916'da yapılan antlaşmayla İngilizler tarafından Necid, Hasa, Katif, Cübeyl ve diğer bölgelerin kralı olarak tanındı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Suudîler, Hail, Taif, Mekke, Medine ve Cidde'yi ele geçirdiler. Abdülaziz, 1926'da Necid ve Hicaz kralı olarak tanındı. Mayıs 1927'de ise İngiltere ile yapılan antlaşmayla Suudîler bağımsızlıklarını ilan ettiler ve Abdülaziz bin Suud, tüm Hicaz'a hakim oldu. 1932'de resmen kurulan bu devlet bugün Suudî Arabistan Krallığı adıyla varlığını sürdürmektedir.
Vehhabîlik
Vehhabîlik, Abdülvehhab oğlu Muhammed'in düşünceleri çevresinde oluşan dini-siyasi harekettir. Bu harekete dışarıdan bakanlar Vehhabîlik derken, taraftarları kendilerine Muvahhidun, yani tevhidciler derler. Hanbeli mezhebini İbn-i Teymiyye yorumuna göre takip ederler. Günümüzde Suudî Arabistan'ın resmi mezhebidir. Vehhabîliğin en belirgin özellikleri, Kur'an ayetlerinin mecazi manalarına yaklaşmamak, kendilerinden olmayanları kâfir ilan etmektir. Türbe ve mezar yapmak camileri süslemek tütün ve kahve içmek, makam, yani musiki ile ezan okumak, tespih çekmek, mevlit okutmak, adak adamak ve benzeri şeyler bid'attır. Yani Hazreti Muhammed'den sonra icat edilmiştir, bunlardan şiddetle kaçınılmalıdır. Vehhabîlerin görevi bid'atlerle mücadeledir.
YORUMLAR