Irak hükümeti referandumun ardından IKBY'ye yönelik uyarılarını fiili müdahaleye çevirdi ve IKBY Haziran 2014'te DEAŞ'ın genişlemesinden önceki sınırlara dönmek zorunda kaldı.Kerkük operasyonu ve eski düzenin sonu
İSTANBUL - Doç. Dr. Serhat Erkmen
16 Ekim'in ilk saatlerinden itibaren Irak'ta hızlı bir değişim yaşanıyor. Şu ana kadar Irak merkezi hükümeti ile IKBY arasında gerginlikler yaşansa da bu gerginlikler henüz çatışmaya dönüşmedi. Fakat, son birkaç gündeki gelişmeler sürecin henüz tamamlanmadığını gösteriyor. Bu nedenle olayların gelişimi dikkatle incelenmeli.
Kriz noktasına nasıl gelindi?
Aslında yaşanan süreci anlamak için karmaşık cümleler kurmaya gerek yok. DEAŞ'ın ortaya çıkmasıyla birlikte Bağdat yönetimi zayıfladı ve merkezi hükümete karşı ilerleyen ve kazanç elde eden sadece DEAŞ olmadı. IKBY, Sincar'dan Hanekin'e kadar uzanan bir hat üzerinde pek çok noktayı DEAŞ'tan ele geçirdi. Ancak daha önemlisi, kontrol ettiği yerleri, kendi bölgesine kattığını ve terk etmeyeceğini ilan etti. Bu yerlerden bazılarında nüfus çok azalmıştı ve gündeme getiren de yoktu. Bazılarında ise Irak merkezi hükümetine bağlı güçler ile peşmergeler arasında gerginlikler ve irili ufaklı çatışmalar iki yıldır devam ediyordu. Referandum, bu sürecin son noktası oldu.
Tartışmayı net bir biçimde ortaya koyarsak şöyle özetleyebiliriz: Bir tarafta ülkenin meşru hükümeti olmakla birlikte zayıfladığı için anayasaya göre denetiminde olan bölgeleri kaybeden bir merkezi hükümet, diğer tarafta anayasal meşruiyeti bulunan fakat merkezi hükümetle arasındaki ihtilaflı konuları fiili durum yaratarak çözmek isteyen bir federal bölge bulunuyordu. Bir anlamda bu sorun, bir egemenlik sorunuydu. IKBY, Irak'tan ayrılma yönünde bir irade beyanında bulunmak üzere anayasaya göre yapamayacağı yerlerde bir referandum yaptı. Bu referandumu yaparken de Bağdat'ın, bölge ülkelerinin ve uluslararası güçlerinin çoğunun desteğini alamadı.
IKYB, DEAŞ öncesi sınırlara döndü
Referandumun yapılmasına karşı çıkan güçlere rağmen Mesut Barzani'nin referandum kararını uygulamaya geçirmesi, kendi tabanında büyük bir zafer olarak görüldü. Özellikle, KDP ve onu destekleyen bazı Batı ülkelerinde bu başarının artık bağımsızlığı beraberinde getireceği düşünülürken, karşı adımlar gelmeye başladı. Irak hükümeti, IKBY'yi referandum sonuçlarını iptal etmesi ve yeniden müzakereye başlaması konusunda uyarırken ülke içindeki hukuki süreçleri işletmeye devam etti.
Bu süre zarfında, Türkiye ve İran arasında üst düzey görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerin neticesinde Irak hükümetine yaptığı hamlelerde tam destek olunması kararı çıktı. Bu çerçevede Irak hükümeti uyarılarını fiili müdahaleye çevirdi. Müdahale ise kısa sürede sonuç verdi ve IKBY Haziran 2014'te DEAŞ'ın genişlemesinden önceki sınırlara geri dönmek zorunda kaldı. Elbette bu sürecin en az çatışmayla tamamlanması tüm taraflar için en iyisi. Ancak pek çok kişi aynı soruyu sordu: Neden bu kadar kolay oldu?
Önce şunun altı çizilmeli; Irak'ta hiçbir askeri ya da siyasi operasyon kolay değildir. Bu süreçte, en büyük risk IKBY'ye bağlı güçler ile Irak hükümetine bağlı güçlerin çatışmasıydı. Merkezi hükümetin başarısını başlıca iki noktada aramak mümkün: Merkezi hükümetin kendisinden kaynaklanan faktörler ve IKBY'den kaynaklanan faktörler.
IKBY'deki iç anlaşmazlıklar
Merkezi hükümet, kendi içinde bir bütünlüğe sahip değil. Hükümeti oluşturan partiler ve önde gelen siyasetçiler arasında derin fikir ayrılıkları var. Hükümetin pek çok alanda işlevini yerine getirdiği söylenemez. Ancak, İbadi aldığı uluslararası destek ile yerel/ulusal askeri desteği harmanlayarak bir güç kullanma tercihinde bulundu. Belki de bu tercihe daha sonra başvursaydı, bu denli zinde bir güç bulamayabilirdi. Çatışmadan yeni çıkmış ve morali yüksek silahlı güçlerle bu hamleyi yapmak İbadi'nin en akılcı hamlesiydi.
Üstelik, özellikle Haşdi Şabi adı verilen ve resmi statü kazanmış olan milis güçleri, İbadi'nin kontrolündeki silahlı birimler değil. Kuzeydeki tartışmalı bölgelerle ilgili siyasi ve ekonomik arzuları bulunan bu güçlerin tatmin edilmemesi, İbadi'yi zor duruma düşürecekti. Bu nedenle, merkezi hükümetin tepkisinin gecikmesi ya da yumuşak olması Bağdat'ı da kendi içinde bir karışıklığa itebilirdi. Bu nedenle, referandum kararı karşısında kısa sürede ve sonuç getirecek bir tepki üretmesi İbadi açısından bir zorunluluktu, yoksa koltuğunu koruyamayabilirdi.
Buna karşılık, IKBY, görünürde referandumundan güçlenerek çıkmasına ve Mesut Barzani'nin kazandığı prestije rağmen kendi içinde ciddi anlaşmazlıklar yaşıyordu. Bir kere Barzani, referandum sürecinde Goran ve KYB başta olmak üzere diğer partileri riskli bir pozisyona sürükledi. Başta bu iki parti olmak üzere IKBY'deki önde gelen partiler, bağımsızlık fikrini desteklemesine rağmen hem içeriden hem de dışarıdan karşılaşabilecekleri baskı nedeniyle sürece çekinceyle yaklaşıyordu. Bu partiler açısından en büyük risk, IKBY'nin ne zaman ilan edileceği belli olmayan bir bağımsızlık söylemi çerçevesinde tamamen KDP'nin kontrolüne girmesiydi. Bu durum sadece bölgeye yönelik yaratabileceği riskler açısından değil, uzun süreli bir KDP hegemonyası açısından da onlar için politik bir tehditti. Bu nedenle aslında Barzani'nin referandum "zaferi" KDP dışındaki önemli partileri veya siyasi figürleri fazlasıyla korkuttu. KYB'nin Kerkük konusundaki tavrının arkasında yatan en önemli neden budur.
Elbette, geçmişten gelen rekabet, maddi sorunlar, İran'ın baskısı gibi faktörler de gözardı edilemez. Fakat, KYB'nin içinde sadece küçük bir aktör olarak kalacağı bir "Barzanistan"ı kabul etmemesi, Kerkük'ten peşmergeyi çekmesinde belirleyici bir unsur oldu. Bunun yanı sıra Irak hükümetinin bu süreçte bir yandan işbirliği mesajları verirken diğer yandan alttan alta İran'ı ve sahada kendisine yakın unsurları devreye soktuğu görüldü. Açıkçası İran bu süreci domine etti ve Kürtlerin arasındaki derin fikir ayrılıklarını çok iyi kullandı. Fakat çekilme sadece Kerkük'te gerçekleşmedi. Önce KYB'nin kontrol ettiği Diyala ve Selahaddin'de arkasından Musul düzlüklerinde benzer bir sürecin yaşandığı görüldü. Yani, Irak ordusu karşısında çekilen sadece KYB değildi. KDP ve KYB arasında Kerkük'teki mağlubiyetin suçlusunun kim ve ne olduğu tartışılırken, KDP'nin de Musul'dan çekilmesi aslında Erbil'in Bağdat karşısındaki zayıflığının sadece partiler arasındaki güç rekabetine bağlanamayacağını göstermektedir. Partiler arasındaki rekabet çok önemli, fakat tek açıklayıcı neden değildir.
Bağdat süreçte üstünlüğü nasıl ele aldı?
Bağdat'ın IKBY'yi 2014 Haziran'ı öncesine itebilmesinde rol oynayan faktörler şöyle sıralanabilir:
IKBY, uzun süredir bir ekonomik krizin içinde. Maaşların ödenememesi işin görünen yüzü. Birkaç yıl öncesinde IKBY'nin Ortadoğu'nun yeni Dubai'si olacağı söyleniyordu. Pekçok petrol şirketi ya el altından ve Bağdat'ı dışlayarak yatırım yapıyor ya da yapmaya hazırlanıyordu. Hatta, Kerkük petrolüne bile gerek kalmaksızın IKBY'nin diğer bölgelerdeki petrol ve doğal gazla bağımsızlığı getirebilecek bir gücü olduğu iddia ediliyordu. Fakat bu iddialar boşa çıktı. Kısa sürede artan gelirlere bağlı olarak sanal bir zenginlik ortaya çıktı. Aşırı derecede eşitsiz ve nepotizmi körükleyen hızlı zenginleşmenin kaynağı bir süre sonra kesilince, IKBY'deki ekonomik durum aşırı derecede bozuldu.
İkinci önemli faktör, IKBY'nin silahlı güçlerinin doğası. Peşmergenin, DEAŞ karşısındaki ilerlemesi, ABD'nin yoğun hava desteğine bağlı olarak ortaya çıktı. ABD, Almanya, Türkiye ve daha pek çok ülke peşmergeye askeri eğitim verdi. Modern silahlarla donatıldı ve hiç sahip olmadığı teknik ekipmanları elde etti. Üstelik, peşmergenin "ulusal ordu"ya dönüştürülmesi için ABD'nin gözetiminde pek çok proje geliştirildi. Fakat peşmerge ulusal bir orduya dönüşmedi. IKBY'de silahlı güçler arasındaki en sıkıntılı mesele hala particilik. 1970 ve 80li yıllarda önemli askeri liderler çıkarmış olsa bile yerine yenileri gelmedi.
IKBY'nin yapısal sorunları
Bugün peşmerge liderleri olarak ön plana çıkan isimler 30 ya da 40 yıldır bu sürecin içinde. Çoğu yaşlandı. Ancak askeri lider olmalarının yanı sıra siyasi kimlikler de kazandılar. Her biri KDP ve KYB içinde önemli bir siyasi konuma sahip. Yerlerine gelen genç kuşak ise kendi oğulları ya da yeğenleri. Özellikle son 15 yılda IKBY'de pek çok değişiklik olmasına rağmen bir konu neredeyse hep sabit kaldı: Güvenlik kurumlarının kontrolü bir aile meselesi. Silahlı gruplar önde gelen ailelerinin denetiminde ve aileler de bunu parti çıkarları için kullanıyor. Bu nedenle, KYB ya da KDP bir siyasi pozisyon takındığında askeri olarak birbirine karşı duran peşmerge güçleri ortaya çıkıyor. İşte referandum sonrası süreçteki siyasi kırılmalar askeri alana yansıyınca IKBY'nin Irak ordusu karşısında hiçbir şansı kalmadı. Bu durum, sayı, donanım, örgütlenme ve motivasyon açısından güçlü olan Irak ordusu karşısında hızlı ve kaçınılmaz bir geri çekilmeye neden oldu.
Üçüncü faktör ise dış etkenlerin rolü. Türkiye ve İran'ın referandum sonrasında Bağdat'ın arkasında net bir biçimde duracağı görülüyordu. Ancak IKBY buna karşılık Batıdan destek alabileceğini düşünüyordu. Muhtemelen Mesut Barzani referandum öncesinde kendisine sunulan teklifleri reddederken önemli bir değerlendirme hatası yaptığını, referandumdan sonraki süreçte anladı. Bağdat'a yönelik birkaç sınırlı uyarının dışında destek bulamadı. Eğer Irak ordusunun hamleleri karşısında Batı ülkeleri veya Rusya, IKBY'nin arkasında dursaydı sonuç farklı olabilirdi. Ancak, belki de olası bir bağımsız devletin kendilerine ne kadar ihtiyaç duyabileceğini göstermek için belki de kendilerini dinlemediği için Batı devletleri, bir süre sınırlı olarak cezalandırma yoluna gidince IKBY yalnız kaldı.
Bundan sonraki süreci belirleyecek etkenler
Şu anda Irak hükümetinin açık bir üstünlük kurduğu görülüyor, fakat bu her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Dikkat edilirse, 2003'ten bu yana Irak'taki tüm uzun süreli çatışmaların öncesinde çatışan taraflardan birisi ilk etapta çatışma sahasından çekildi. 2003'te Irak ordusu ABD'yle savaşmadı, sonraki yıllarda ABD'ye uzun süreli bir gerilla savaşı başlattı. Irak ordusu ve peşmerge güçleri, DEAŞ ile karşılaştıklarında önce önünde duramadılar, kaçtılar ya da çekildiler. Sonra aldıkları destekle geri döndüler ve hedeflerine ulaştılar. Şimdi aynı durum, Kerkük ve diğer bölgeler için de geçerli olabilir. Bu nedenle, uzun süre çatışmanın yaşanmayacağı bir istikrar dönemine girdiğimizi söylemek için henüz erken. Peki yakın geleceği hangi etkenler belirleyecek.
Öncelikle, IKBY'deki iç dengelere dikkat etmek gerekiyor. 20 gün öncesinde KDP'nin açık bir üstünlüğünden söz edilirken, bugün köşeye sıkışmış ve liderliği sorgulanan bir KDP bulunmakta. Nitekim, bu nedenle kasım ayı başında yapılacak olan IKBY parlamento ve başkanlık seçimi iptal edildi. KDP, kendi içindeki sorunları dışarı pek vurmasa da olan bitenden parti ve liderlik olarak olumsuz etkilendiği açık.
Buna karşılık, IKBY'deki yeni politik denklem sadece KDP çerçevesinde ele alınamaz. KYB de ciddi bir iç çalkantı sürecine girmiş durumda. Referandumdan hemen önce Berham Salih'in ayrılarak bir parti kurmasından sonra Kosrat Resul ve Molla Bahtiyar gibi önde gelen diğer bazı isimlerin ayrılması muhtemel. KYB'nin bu bölünmelerden az zarar görmesinin yolu Bağdat ile anlaşmış olmanın ekonomik faydalarını bir an önce görmek.
Uzun süredir ekonomik sorunlar yaşayan halk, maaşları düzenli ve tam olarak ödenmeye başlayınca tavır değiştirebilir. Fakat bu şimdilik sadece bir tahmin, ekonomik etken beklenen etkiyi yapmayabilir. Son olarak, seçimin ertelenmesine yönelik tepkilerin nereye varacağına bakılmalı. Geniş çaplı gösteriler ve gösterileri bastırmak için kullanılacak yöntemler IKBY'nin kendi içinde parçalanmasına ve birden çok federal bölge ortaya çıkmasına yol açacak bir sürece kadar evrilebilir. KDP'nin referandumdan sonraki yenilgisini örtmeye çalışmak için medya üzerinden yürüttüğü kampanya epey tehlikeli. Partilerin mücadelesi, sokakta halkı da karşı karşıya getiren sonuçlar yaratabilir.
Bağdat'taki iç dengeler
Yakın gelecekte belirleyici olacak ikinci etken, Bağdat'taki iç dengeler. Her ne kadar Haydar İbadi, orduyu ve milis güçleri kontrol ediyor görünse de bu görüntü yanıltıcı. Bağdat'ın yakın geleceğinde en önemli faktör milis güçlerinin siyasal alana nasıl entegre olacağıdır. Eğer 2018 içinde yapılabilirse (ki zamanında yapılması zaten güç görünüyor) Irak'taki seçim bunun için önemli bir gösterge olabilir. Milis güçlerinin farklı siyasal bağlantıları var. Tek bir çerçevede toplanmıyorlar. Şu ana kadar, önce DEAŞ'a sonra da IKBY'ye karşı bir araya geldiler. Fakat onları bir arada tutan ortak rakip/düşmanları ortadan kalkınca silahlarının birbirine dönmesi ihtimali yabana atılmamalı.
İbadi, şu anda zafer kazanmış bir komutan, Maliki'nin kaybettiği toprakları geri alan lider konumunda. Fakat herkes olası bir seçimden sonra yeni başbakanın İran-ABD uzlaşısı ile yerel dengelerin kesişiminde ortaya çıkacağını biliyor. Bugün, İbadi güçlü, fakat yarın İran-ABD ilişkilerinin bozulması halinde İran'ın daha fazla çatışmacı bir kişinin arkasında durması ihtimali küçümsenmemeli. Bu durumda, Batı'nın desteğini alamayan Irak merkezi hükümeti karşısında IKBY'nin yeniden ve üstelik daha güçlü olarak sahaya sürülmesi şaşırtıcı olmaz.
Tartışmalı bölgelerin geleceği
Üçüncü faktör, tartışmalı bölgelerin geleceğinin ne olacağı. 2007'ye kadar çözülmesi gereken bu sorunun çözülememesi son 10 yılda bu coğrafyada çok ciddi sorunların yaşanmasına neden oldu. Artık Iraklı yetkililerin bu sorunun çözümünü ötelemekten vazgeçmesi ve bir an önce uzlaşıya ve saha gerçeklerine dayalı bir çözüm bulması şart. Çünkü baskı veya oldu bittiler ile taşlar yerine oturmuyor. Musul'daki görüntüler çok dikkat çekiciydi. Irak ordusunun girdiği yerlerin bazılarında halk peşmergenin çekilmesinden duyduğu memnuniyeti çok açık gösteriyordu. Ancak en hassas nokta Kerkük. Kerkük'ün nasıl patlamaya hazır bir bomba olduğunun örnekleri hala görülüyor. Şehirde provokasyona yönelik hamlelerin yapıldığı gözlemlenebiliyor. Bu nedenle, şehrin içinde milis güçlerin kalmaması çok önemli. Fakat, milislerin çekilmesi sorunları çözmüyor. Kerkük'te KYB yakın zamanla tekrar güçlenecek. Bu çekilme anlaşmasının belki de en önemli parçasıydı. Fakat, KYB'nin güçlenmesi daha önce olduğu gibi Türkmen ve Arapların baskı altına alınmasına dayanacak olursa Kerkük'teki sorunlar büyüyecektir.
Son olarak PKK faktörü unutulmamalı. PKK'nın IKBY'deki iç karışıklığı kendi propagandasına alet etmeye çalıştığı görülüyor. Ancak bu süreç propagandanın ötesine geçerek Suriye'deki güçlenmesine Irak'ta da etki sahasını genişletme sürecini eklemesiyle sonuçlanabilir. İster partiler arasındaki güç mücadelesinin sonucunda IKBY'deki partilerin zayıflaması isterse bilinçli olarak önünün açılmasıyla PKK'nın güçlenmesi Irak için istikrarsızlık kaynağı olacaktır. Türkiye'nin bu süreci yakından takip etmesi elzemdir.
[Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi olan Doç. Dr. Serhat Erkmen aynı zamanda 21. yy Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika masasının başkanıdır]
Orgeneral Akar: İdlib'de ateşkesi sağlama çalışmalarımız devam etmekte
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar, "Astana görüşmelerinde sağlanan uzlaşma çerçevesinde İdlib'de güvenli bir alan oluşturma, ateşkesi sağlama ve sürdürme çalışmalarımız devam etmektedir." dedi.
Ateş Serbest- 2017 faaliyetinde Kara Kuvvetleri Komutanlığının envanterindeki "dosta güven, düşmana korku veren" silahların tamamına yakınının kullanıldığını vurgulayan Orgeneral Akar, şunları söyledi:
"Türk Silahlı Kuvvetleri yasalarla kendisine tebliğ edilen görevleri asil milletimizin engin sevgisi ve sarsılmaz güveninden aldığı güçle dün olduğu gibi bugün de yarın da aynı azim ve kararlılıkla yerine getirmeye devam etmektedir, edecektir. Mazisi şan ve şerefle dolu ordumuz, belirsizlik, risk ve tehditlerin yoğunlaştığı coğrafyamızda Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenlik ve bağımsızlığını, asil milletimizin huzur ve güvenliğini hedef alan her türlü tehdit ve tehlikeye karşı kutsal vatan topraklarını milletinin emrinde canı ve kanı pahasına korumaya devam edecektir. Bölgemizde yaşanan gelişmeler, meydana gelen olaylar güçlü bir silahlı kuvvetlere sahip olmamızı zaruret haline getirmektedir. Son dönemde devletimizin bekası, milletimizin egemenlik ve bağımsızlığıyla ülkemizin bölünmez bütünlüğü uğrunda yürütülen teröristle mücadele harekatında TSK, jandarma, polis ve güvenlik korucularımızla omuz omuza gerçekleştirdikleri operasyonlarda büyük cesaret ve kahramanlık örnekleri sergilemektedir. Faaliyetlerimiz en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar aynı azim ve kararlılıkla devam edecektir."
"Gereken yerde ve zamanda"
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt içindeki faaliyetlerine kararlılıkla devam ettiğini hatırlatan Orgeneral Akar, şöyle konuştu:
"Bunların yanı sıra ulusal namusumuz olan hudutlarımız ve hudut bölgelerinde yaşayan vatandaşlarımızın güvenliği başta olmak üzere yurt dışı ve sınır ötesinde ülkemizin ve milletimizin hak ve menfaatleri doğrultusunda TSK, ordumuz, gereken yerde ve zamanda gereken her türlü tedbiri almaya devam etmektedir. Nitekim Fırat Kalkanı Harekatı bu kapsamda planlanmış ve icra edilmiştir. PKK/PYD/YPG ve DEAŞ terör örgütlerinden ülkemize yönelen saldırıların önlenmesi ve güvenli bir alan oluşturularak yerlerinden edilmiş Suriyeli kardeşlerimizin yurtlarına dönmelerini sağlamak maksatıyla başlatılan harekat önemli kazanımlar elde edilerek başarıyla tamamlanmıştır. Ülkemizin ve bölgemizin güvenliği için Suriye'nin kuzeyinde alınan tedbirlere ilaveten Astana görüşmelerinde sağlanan uzlaşma çerçevesinde şimdi de İdlib'de güvenli bir alan oluşturma, ateşkesi sağlama ve sürdürme çalışmalarımız devam etmektedir. Irak'ın kuzeyinde ülkemizin ve bölgemizin istikrar ve güvenliğini yakından ilgilendiren gayrimeşru bir referandum yapılmıştır. Bu husus yakından takip edilmekte olup bundan kaynaklanan önemli güvenlik tehdidine karşı gerekli çalışmalar yürütülmekte ve gereken tüm tedbirler alınmaktadır."
"15 Temmuz hain darbe girişimi..."
Türk Silahlı Kuvvetlerinin genç personeline de seslenen Akar, içinden geçilen dönemde milletin beklentisinin yüksek, onlara güveninin tam olduğunu belirtti.
En büyük takdirin güvenilmek, en büyük başarının da buna layık olmak olduğunu vurgulayan Akar, "Caydırıcılığın sayısal üstünlükten çok modern araç ve silah sistemleriyle bütünleşmiş ve yetişmiş insan gücüne bağlı olduğu gerçeği Silahlı Kuvvetlerimiz için en hayati prensiplerden biridir." dedi.
Eğitimli ve disiplinli personelin önemine değinen Orgeneral Akar, "15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra temizlenen ve temizlendikçe daha da güçlenen Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti devletinin hak ve menfaatleriyle asil milletimizin güvenlik ve huzurunu sağlamak maksadıyla çalışmalarını 'ölürsek şehit, kalırsak gazi' anlayışı içinde dün olduğu gibi bugün de aynı azim ve kararlılıkla sürdürmektedir, sürdürmeye devam edecektir." diye konuştu.
YORUMLAR