Kılıçdaroğlu: Seçime gitsek AK Parti kaybeder

Kılıçdaroğlu: Seçime gitsek AK Parti kaybeder

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, erken seçim isteğini yineleyerek seçime gidildiğinde iktidarın kazanamayacağını söyledi.

26 Ekim 2017 - 22:46

Kılıçdaroğlu: Seçime gitsek AK Parti kaybeder

Giriş Tarihi: 26.07.2017 21:40 Güncelleme Tarihi: 26.07.2017 22:41

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, erken seçim isteğini yineleyerek seçime gidildiğinde iktidarın kazanamayacağını söyledi.

Kılıçdaroğlu: Seçime gitsek AK Parti kaybeder

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu CNN TÜRK'te Gece Görüşü programında Hande Fırat, Abdulkadir Selvi, Serpil Çevikcan ve Erdem Gül'ün sorularını yanıtladı.

SEÇİM OLSA İKTİDAR KAYBEDER Mİ

Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün "İktidarın yapılacak bir seçimde kaybedeceğini düşünüyor musun" sorusuna CHP lideri, "Kaybedecekler hatta büyükşehirlerde de kaybedecekler." dedi.

Kılıçdaroğlu: Seçime gitsek AK Parti kaybeder

SEÇİM İÇİN KAÇIYORLAR

Ayrıca CHP lideri AK Parti'nin içten içe çürüdüğünü söyleyerek, "Eski AK Parti olsaydı koşa koşa erken seçim yapalım derlerdi, şimdi köşe bucak kaçıyorlar" ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu: Seçime gitsek AK Parti kaybeder

FOTOĞRAF: 8 sandık açılımının sonuçları

CHP dünyadan habersiz ilkokul çocukları gibi

06.02.2012 -

CHP dünyadan habersiz ilkokul çocukları gibi

CHP’nin AK Parti’ye karşı kazandığı tek seçimin kampanyasını hazırlayan Başsoy: Ülke için proje ve fikir üretmek CHP’nin aklına gelmiyor. Halbuki Atatürk projeciydi. AKP de öyle ve algıları çok iyi yönetiyor.

 

Sık sık kurultay yapmakla eleştirilen ve adı ‘Kurultaylar Partisi’ne çıkan CHP, Türk siyasi tarihinde bir rekora imza atarak önce 26 Şubat’ta sonra 1 Mart’ta peş peşe iki kurultay yapacak.

Kamuoyu, tüzük kurultayı başlığı altında seyreden vakada aslında, genel merkezle muhalifler arasındaki yeni bir güç kavgasına tanık oluyor.

Peki, neden böyle? Parti içindeki bu hizipçiliğin, parti içi iktidar ve ikbal kavgalarının sebebini nerede aramak gerekir? Türkiye’nin en eski ve muhalefet tecrübesine sahip olan partisi, neden kendi iç işlerinden kurtulup da ciddi bir iktidar adayı olamıyor?

CHP ana muhalefet partisi olarak görevini ne kadar doğru ve yerinde yapıyor?

Kılıçdaroğlu CHP’yi değiştirebilecek güçte mi? CHP’yi değiştirmek mümkün mü?

Genel başkanlığa seçilmeden, bazılarının ifadesiyle ‘atama’ yoluyla gelen Kemal Kılıçdaroğlu, bir buçuk yılın ardından bu defa partinin lideri olabilecek mi?

CHP’nin yapamadığını en genç kitle partisi sıfatıyla AK Parti nasıl yapıyor?

Bu soruları Ateş İlyas Başsoy ile konuştuk.

Başsoy, siyaset uzmanı değil reklamcı. Reklam piyasasında başarılı bulunan bir isim, “Reklamcı Nedir” adlı çok satan kitabın sahibi.

Başsoy’un sorularımızın muhatabı olmasının birbiriyle bağlantılı iki sebebi var.

1) AK Parti, CHP’ye sadece bir kez yenildi. Antalya Belediye seçimlerinde. Başsoy, işte o kampanyayı yapan kişi olması.

2) Seçim kampanyası boyunca yaşadıklarını ve iki parti hakkındaki tespitlerini anlattığı “AKP Neden Kazanır, CHP Neden Kaybeder” adlı kitabın yazarı olması.

CHP için olağan hale gelmiş olsa da; yine olağanüstü kurultaya gidiyor CHP. Değerlendirmeniz ne?

CHP’yi savunan bazı arkadaşlar, parti içinde demokrasi olur ve böyle kurultaylar doğaldır falan diyorlar. Ben yurtdışında böyle derin ayrımlar yaşayan ve yönetim kadrolarının böyle farklılaştığı bir başka parti bilmiyorum... Bir şirket ya da ordu düşünün. Rakip ya da düşmanlarınızla karşı karşıyasınız ama bizzat içinizdeki insanlardan çelmeler yiyorsunuz. CHP’de de durum maalesef böyle.

CHP ana muhalefet partisi yani ülkeyi yönetmeye en yakın aday. Kendi içindeki hizipler ve çalkantılarla iktidar olma olasılığını, ülkeyi yönetme güvenini de kendi kendine zedelemiyor mu?

Kesinlikle zedeliyor. CHP içinde şöyle konuşmalar duydum. İktidar-muhalefet diyorlar ya, meğer o, bildiğimiz, ülkeye dair iktidar-muhalefet değil CHP içindeki iktidar-muhalefetmiş. Ben bunu “arkadaşımın saçını çekeyim, öbürünün kalemtıraşını alayım” diyen ilkokul çocuğunun dünyasına benzetiyorum. Halbuki okulun yalıtım problemi, su problemi vardır, öğretmenlerin, hademelerin istekleri vardır, okul koskoca bir dünyadır ama küçük çocuk umursamaz bunları. CHP dışarıya aynen böyle bir görüntü veriyor.

Yapısal bir durum mu bu? Niye böyle?

Kesinlikle yapısal. Atatürk’ün ölümünden sonra ortaya çıkan bir durum. Demokrat Parti de aslında bir CHP hizbi... Bayar ve İnönü Atatürk hayattayken, biri sağında, biri solunda oturmuşlar. Ama bir partinin somut  projeler üreteceği fikri nedense Celal Bayar ve onun ekolünce benimsenmiş. Bu böyle gelmiş, böyle gidiyor. 80 yıldır “ülke için bir şeyler yapacağım” söylemi sanki CHP’nin ve solun konusu olamaz gibi bir ön kabul var.

PROJESİZ İKTİDAR OLUNMAZ

CHP projelerim var diyor ama…

Ama esas olan o projeleri göstermek, anlatmak ve toplumsal kabulü sağlamak. Benim yaşımdakiler bilir ki Demirel bir takım projelerle aldı Özal’dan iktidarı. Özal’ın, Çiller’in projeleri vardı. Ama ben CHP’nin ulusal bazda bir şey söyleyerek seçime gittiğini görmedim. Projenin makbulu somut olandır: Otoyol gibi, iki anahtar gibi, “çılgın proje” gibi... Hem somut, hem anlatılır, hem de inandırıcı olmak gerekir. Bütün mesele de bu. Memleket için bir şey düşünmeyip sadece anti-tez geliştireyim, onun sıcak dediğine ben soğuk diyeyim derseniz bunlara vakit kalmaz. Projelerinizi kitapçık yapmakla da halka aktarmış sayılmazsınız. Sonra da “aceleye geldi” diye mazeret üretirsiniz.

İtiraz, antitez, muhalefet etmenin doğasında var aslında…

Elbette muhalefet de yapılmalı ama muhalefet partisinin görevi sadece ağaca bakmak değil ormana da bakmaktır. Kılıçdaroğlu’nun görev alanı, sadece CHP binası ya da Türkiye değil, bütün bu bölge. Burası Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya… Ben bu bölgeye “Orta Dünya” diyorum ve gelecekte bir “Orta Dünya Birliği” kurulacağına inanıyorum. Orta dünya siyasetinin de sadece AKP’nin tekeline bırakılmaması gerektiğini düşünüyorum. Nasıl AB’nin veya Güney Amerika’nın taşıyıcısı sosyalistler, sosyal demokratlarsa Türkiye’de de CHP’nin adı sol olan bir kitle partisi olarak kendine gelmesini söylüyorum. CHP’de bunları düşünen yok. Klasik fantezi üzerinden “Atatürk yaşasaydı şu an ne yapardı diye bir düşünün” diyorum CHP’yi yöneten arkadaşlara. 

ATATÜRK’ÜN YOLUNDAKİ TEK PARTİ AKP

Sizin cevabınız ne, sorunuza?

Atatürk yaşasaydı pek çok açıdan AKP’yi takdir edebilirdi. Atatürk sadece doktrinler değil aynı zamanda projeler de üreten bir insandı. 10. Yıl Marşı’nda “demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” dedirtecek kadar projeci biriydi Atatürk. Atatürk’ün proje üretme ve uygulama pratiğini sadece DP ve devam partiler sürdürüyor. CHP ise bu apaçık gerçeği 80 yıldır görmemekte ısrar ediyor.

CHP’nin halkın iktidarına değil devletin iktidarına sahip ve talip olmasıyla ilgisi olabilir mi bunun?

Ben yıllardır iletişimden para kazanıyorum. Şirketlerde de benzer hastalıklar var. Bir paye biçilir ve ona inanılır. CHP de “ben bu ülkenin sahibiyim, devleti temsil ediyorum” gibi bir inanç var. Bana kalırsa, hangi devletten, iktidardan bahsediyoruz? Orhan Pamuk için de Nişantaşı çocuğu filan dediler, seçkin biri anlamında. Ama Nişantaşı’nda Orhan Pamuk’un evinin 200 metre ötesinde gecekondular vardır. Kimmiş ki o burjuva, kimmiş bu denli yalıtılmış bir hayat yaşayan? Burada en kralımız dahi çarıkla gezen, ekonomik zorluklar yaşayan, iki dünya savaşı görmüş, zorluklar yoksulluklar içinde kurulmuş bir ülkenin insanlarıyız. “Devletin partisi CHP” yargısının gerçeğe dönüşmesinin sebebi de CHP. Buna inanıyor. Saraylısın diyene inanıp hemen havası sesi makyajı değişenler gibi... Bu ne ölçüde gerçekçi bir “inanış”, tartışılır.

Tartışalım.

Anadolu’nun, bu ülkenin gerçek sahibi bence sadece 80 yıldır değil, 2000 yıldır bu toprakların tüccarlarıdır, esnaflarıdır. Frigler’den, Lidyalılar’dan kalma yazılar da hep tüccarlarla ilgilidir. Hal böyleyken bunu görmeyip devletin sahibiyim diyen kimse tutunamaz zaten.  

KILIÇDAROĞLU BAYKAL’A HÜRMET ETMELİ

Peki. Kemal Kılıçdaroğlu koltuğa oturur oturmaz CHP’yi dönüştürme çabasına girdi. Toplum da CHP’nin değişebilme ihtimalini sevdi; bunun oya yansıyan bir karşılığı oldu. Ama bir buçuk yıl boyunca Kılıçdaroğlu’nu yerinden etmek ya da en azından iktidarını paylaşmak isteyenler hiç eksilmedi. Bu kurultaylar, gürültüler de oradan çıkıyor. Ne dersiniz, Kemal Bey başarabilecek mi?

Orada Mustafa Sarıgül, Gürsel Tekin gibi bazı başarılı örnekler var. Bu adamlara önem atfedilmesinin sebebi kendilerini küçük elit bir gruba sevdirmeleri değil. Hatta elitlerce en az sevilenler. Kılıçdaroğlu’nun etrafına örülen bir simit var, o simit ona sürekli “ağam paşam sen en büyüksün” diyerek onu sürekli perdeliyor, merkezileştiriyor. Ben Kılıçdaroğlu’na da, diğer liderlere o simidi atlamalarını öneriyorum. Atlarsanız halkla buluşursunuz, size o gücü veren, oraya getiren de halktır. Kılıçdaroğlu oraya seçimle gelmedi ama halk ona bir sempati besledi. Ayrıca Kemal Bey’in Deniz Baykal’a hürmet etmesi gerekiyor. Çünkü seçimle kazanmadı o koltuğu. Onu oraya getiren insan olarak Önder Sav’ı da idare etmesi gerekiyordu. Umarım kurultay böyle bir barış ortamı yaratır. Kemal Bey ancak Baykal’ı, Sav’ı, Tekin’i; partinin varlığında önemi olan insanları hep birlikte kucaklayabilirse bir lider görüntüsü verir.

KAFASI ÇOK KARIŞIK BİR PARTİ

CHP tarihinde hiziplerin dindiği, küçük hesapların bittiği bir kez görülmüş. 1970’lerin başında, Ecevit’in Karaoğlan döneminde. Ve CHP yıllar sonra iktidar olmuş. Ama parti teorik olarak da hazırlanmış buna. Bugün Kemal Bey kararlı görünüyor ama teorik-pratik hazırlığı var mı sizce?

Bence teorik olarak da çok eksiği var CHP’nin, kafası çok karışık. Dersim diyorsunuz, allak bullak oluyor, tek bir cevap çıkmıyor. Geri dönüş ve yüzleşme CHP için de tüm toplum için de şart. 2015’te Sarıkamış felaketinden tutun Ermenilere yapılan büyük zulüm dâhil birçok felaketin yüzyıl dönümü dolacak. Şimdi Fransa’ya kızıyoruz ama 2015’te soykırımı kabul etmeyen ülke kalmayacak belki. CHP bu konularda ne diyor, belli değil. Felsefi olarak da strateji olarak da CHP’nin hazır olduğunu sanmıyorum.

KEMAL BEY HEP ‘O AN’I YAŞIYOR

CHP kim olursa olsun, bir genel başkan için de yönetilmesi zor bir parti izlenimi vermiyor mu size de? Bir buçuk yılda Kemal Kılıçdaroğlu klasik CHP fikriyatının ve siyasetinin dışında kimi konularda radikal sayılabilecek söylemlerde bulundu. Ama ya genel merkez tarafından ya sıradan bir milletvekili tarafından düzeltildi, “Bu, Kılıçdaroğlu’nun kişisel fikridir, partiyi bağlamaz” gibi…

Mutabık değiller çünkü. Ama bu liderlerin sorunudur aynı zamanda. Lider ormanı görür, gösterir. Lider olduysa bütün bu sorunları çözmek onun görevi. Bunu yaptığı oranda lider olur, yapamadığı oranda lider olmaz. Kendine kendine bir alan açtığı da yok henüz Kemal Bey’in. Hep açılan bir alana konuşuyor, bazen Hüseyin Aygün, bazen Tayyip Erdoğan bir şey söylüyor ve o onun üzerine konuşuyor. Kılıçdaroğlu’nun “benim şöyle bir fikrim var” deyip karşıt görüşteki insanlarla bir mutabakat ve platform oluşturup damıttığı düşünceyi halka sunduğunu pek görmedim. Her an bir şey oluyor ve o da o anı yaşıyor.

ANA MUHALEFET BAKANLIĞI

Ana Muhalefet Bakanlığı diyorsunuz kitapta.

Evet. Ankara’da bakanlık binaları var, bu da ana muhalefet bakanlığı. Sistemin yürümesi için ana muhalefet varmış gibi görünmesi gerekiyor. Yüzde 26’dan memnunuz diyen CHP’liler var. Yüzde 26’dan memnunsanız Türkiye’de olup bitenlere dair hiç memnuniyetsizlik belirtmeyin o zaman.

NE KADAR İLERİ GİDEBİLİRSİN?

Halkın CHP iktidarından canı yanmışlık hali de var. Dersim, Türkçe ezan vb. CHP’nin geçmişiyle yüzleşmeden, kötü uygulamaları reddi miras etmeden kemik seçmenden halka ulaşması mümkün mü?

David Lodge “Ne kadar illeri gidebilirsin” diye harika bir sorusu soruyor. Padişahımız efendimiz dediğimiz adamların büyük bölümü sübyancı, çocuk katili, evlat katili, halka zulmetmiş insanlar. CHP, AKP’yi buradan darmadağın edebilir. Biz tarihimizin ne kadarıyla yüzleştik ki? Ya da bugünle. Geçen ay 35 çocuğun üstüne nokta atışıyla bombalar atıldı. 30 yıldır orada bir savaş var, kirli işler dönüyor. Bunlarla yüzleştik mi? CHP’nin hatalarıyla yüzleşelim ama bunlarla da yüzleşelim. Kişi kültleri üzerine kurulu tarihlerden kurtulalım, paradigmayı yeniden kuralım. Burada niye AKP’nin canının istediği konuları tartışıyoruz ki? Niye 80 sene öncesi tartışıyoruz da, 120 sene öncesini veya bir ay öncesini tartışmıyoruz?

Konumuz CHP olduğu için, CHP ve CHP’nin halka ulaşması bakımından sorumu yineliyorum yine de.

Nazım Hikmet’in fotoğrafını basıp, yüzüne tükürün diyen Cumhuriyet gazetesiydi. Nazım Hikmet’i hapse atan da CHP. Nazım Hikmet benim düşüncemin adamı. Ben CHP’nin yaptığı katliamlarla da yüzleşelim diyorum başkalarının yaptıklarıyla da. Bu açıdan ben CHP veya AKP’nin tarafı değilim. Hatta sondan başlayalım ve daha mezarı çökmemiş 35 insanın ölümüyle yüzleşelim diyorum.

ALGI YÖNETMEYİ BİLEN TEK PARTİ AK PARTİ

Siz, seçim kazanma kaybetme formülünü algı yönetimine bağlıyorsunuz. Algıları yönetmek seçim kazandırır mı?

Algı yönetimi bizim değiştirebileceğimiz bir şey olduğu için onu önemsiyorum. Yoksa Türkiye’nin konjonktürü, liderin özellikleri gibi değiştirilemez durumlar var. Değiştirilebilir durumlar partilerin kendi ideolojilerine aykırı olmaksızın söylemlerde bulunmalarıdır. Partiler giysi veya araba üretmez, laf üretir. Laf üretmek başlı başına algı yönetimidir, reklam kampanyası değildir. Bu basit gerçeği bilen tek bir parti var Türkiye’de, o da AK Parti. Bunun algı yönetimi olduğunu ve bütün söylemlerin konuşmaların aslında tek bir algı bulutuna hizmet ettiği gerçeğine şu anda ve son 10 yıldır başarıyla uyguluyor AKP.

BAŞBAKAN ERDOĞAN HİSLERE HİTAP EDİYOR

Bu hesaplanan bir şey mi sizce? Şu anlamda: Halkın içinden çıktı, dolayısıyla halka en yakın ve en iyi kuşatan parti, bu da doğaçlama bir şey, gibi bir “algı” var.

Doğaçlama, his, zaten en yüksek bilgidir. Bunu sonradan üniversiteler açıklamaya çalışır ve daraltırlar. Eskiden kadınlar hisli diye ikinci sınıfı görülürdü ama 50’lerden sonra, bunun tam tersine kadınların önemli üstünlüğü olduğu anlaşıldı. Bir insan hakkında iki dakikada hissiniz fikriniz olur sonra bu hissi anlatmak için 300 sayfalık kitap yazarsınız. Demirel bu hisleri iyi idare edebilen biriydi. Özal da, Bülent Ecevit de. Büyük liderler buna sahipti ama 2000’li yıllar boyunca bu kabiliyete sadece Tayyip Erdoğan sahip. CHP’nin ve MHP’nin başına hem bu hisleri idare edemeyen hem de iktidar hedefi olmayan isimler bulundu.

AKP’NİN İLETİŞİM STRATEJİSİ MÜKEMMEL

Bu bir şans herhalde…

Tayyip Erdoğan’ın en büyük şansı buydu. Ayrıca kendisi de çok üstün bir karakter, işi bilen biri ve çevresinde bu tip akıllı insanların olmasına izin verdi, başardı. Benim kitabım da aslında bir AKP övgüsü gibi. Her konuşması, her sözü mükemmel. İletişim stratejisi ve algı yönetimi adına “iyi” falan değil düpedüz “mükemmel”. 100 puanlık.

Hiç mi hata yapmadı?

Hemen hiçbir hatası olmadı. Ben bir saat konuşsam bir sürü hata yaparım. Gemicik, ananı da al git gibi hatalar olduysa da bunlar birkaç örnektir. Sürekli helikopterlerle geziyorsun, onlarca şehre gidiyorsun, sürekli mikrofonlar ağzına dayanmış. Kim olsa hata yapar. Her gün doksan tane hata yapan Tansu Çiller’i düşünün.

AKP KENDİNİ SORGULARSA YÜZDE 60 OLUR

Algı da, algı yönetimi de statik olmasa gerek. AK Parti üçüncü kez oyunu artırarak iktidar oldu. İyice bir sınanmışlık hali de yerleşti. Ama öte yandan, halktan koptu devletleşti eleştirileri de yapılıyor…

Hiçbir şey aynı kalmaz tabi, 2007’deki değerlendirmeyi bugün yapamayız. Kabul edilmişliğin getirdiği bir güven duygusu da var söylemlerde. Yasama, yürütme, yargı, sermaye ve medya üzerinde mutlak bir gücü var. İktidarın her alanına nüfuz etmenin getirdiği bir güç var. Şu andan sonra çok daha radikal kararlar da alabilir ama 5 yıl önce söylese kıyameti kopartacak bir şey bugün hiç tepki de almayabilir. Muhalefetten bir şey geldiği yok. O yüzden iktidarın kendisi, kendisini sorgulamalı. Bu söylediğim AKP’yi yüzde 50 yapan ve yüzde 60 yapacak olan şeydir. AKP kitap yazmaktan ya da üniversitede eylem yapmaktan başka suçu olmayan insanların neden hapiste olduğunu sorgularsa, daha güçlü bir iktidar olabilir. Toplumun büyük kesimi darbecilere karşı ve yargılamaya müdahil. Ama büyük bir toplum kesiminin de hapisteki suçsuz insanlar için kafası karışmış vaziyette.

CHP’YE OY VERENLER DE MUTSUZ

Algı yönetimini CHP nasıl yapıyor ya da yapamıyor?

CHP algı yönetimi yapmıyor. Yapamaz çünkü öncelikle kendi evinde sakin ve huzurlu olman lazım. Evde herkes herkesle kavgalıysa, birbirlerinin altındaki halıyı çekiyorsa CHP’nin dışarıya dönmesi mümkün değil.

Kerhen oy verenler mi böyle diyorlar? 

CHP farkında değil ama ona oy verenlerin büyük kısmı çok büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor. Mutsuzlar.

YÜZDE 10 SİYASETTE NAİFLİĞİ ÖLDÜRÜYOR

Niye o mutsuzlardan yeni bir siyasi hareket doğmuyor peki?

Yüzde 10 barajının olduğu yerde ne üretebilirsiniz ki? Yüzde 10 barajı siyasetteki naifliği öldürüyor. İlla “kötü” insanlarla koalisyonlar yapmak, birileriyle gizli senetler imzalaman gerekiyor o barajı geçmen için. AKP’nin yüzde 10 barajıyla bir sorunu mu var, yüzde 50 alıyor zaten. Ama barajı indirmemesinin nedeni bence CHP’nin toplamda yüzde 25’ten daha fazla oy almasından çekinmesi.

Nasıl, anlamadım.

Bir parti yüzde on alır, ikinci parti 30 alır toplamda yüzde 40 alır diye endişe ediyor ve herkesin CHP’de toplanması adına indirmiyor barajı, bence. AKP’nin içinde CHP kadar bir oy var ki doğru söylem duysa, doğru bir liderlik görse AKP’yi bırakıp CHP’ye gelebilir.

SELİM TÜRKHAN’LA TANIŞIN

Somut projelere bakan ve güven duygusu arayan siyasetsiz seçmen dediğiniz Selim Türkhan’lar mı bunlar?

Evet. AKP’ye göbek bağıyla bağlı olmayan ama AKP doğru hizmetler yaptığı için oy veren, yarın böyle düşünmediğinde pat diye bırakabilecek olan koca bir kitle.

Daha tanımsız, amorf bilinir oysa bu kitle. Yüzergezer oyun sahibi midir Selim Türkhan?

Hayır. Kararsız da denir, ama kesinlikle yanlış. Selim Türkhan kararlı bir şekilde AKP’ye oy verir. Ama AKP’ci değildir. Bir parti, belediye başkanı hizmet yapar proje üretiyor, bunu da mantıklı tutarlı şekilde gerekçelendiriyorsa, akıllı bir şekilde “şuradan şöyle para bulacağım, merak etmeyin hayatınız kötü olmayacak” derse Selim Türkhan ona oy veriyor. Bu kadar basit. AKP’ye de CHP’ye de, MHP’ye de oy verebilir. İl, ilçe düzeyinde çok örneği var bunun. Yerel seçimlerde CHP’li başkan çalışıyor yüzde 50 alıyor ama genel seçimlerde aynı CHP oradan yüzde 20 alıyor mesela.

Hizmete oy veren, siyaset istemeyen, kimin kazanacağını belirleyen bir kitleden bahsediyoruz.

Kesinlikle. Türkiye’de yüzde 25, hatta 30 oranında böyle bir kitle var. Atatürk’ün ve AKP’nin gördüğü, CHP’nin ısrarla görmediği, benim de kitabımla göstermeye çalıştığım bir kitle.

ANTALYA’DA ADAM KÖPEĞİ ISIRDI

Antalya’da gösterdiniz aslında.

Antalya tezimi kanıtlayan bir il oldu. Asla kazacağı düşünülmeyen CHP’li adayla AKP’nin en güçlü ve en emin olduğu, adayını en önce ilan ettiği, en büyük yatırımı yaptığı ilde iki ay içinde bütün dengeleri değiştirdik. Köpeğin adamı ısırması durumu oldu. Biz orada sadece Selim Türkhan’a konuştuk. Ne marşlar söyledik, ne Atatürk’ün arkasında sığındık. İdeolojiyi bir kenara koyduk. Sadece ortadaki insanlara konuştuk. Makul, mantıklı, liderin özelliklerine uygun projeler üreterek. Yaptığımız reklam değildi, reklamın önemi yoktur. CHP’nin en büyük yanılgısı bu : Zannediyor ki reklam yapılacak ve insanlar ona oy verecek. Yok böyle bir şey... Zannediyor ki insanlar kömür ya da çeyrek altın karşılığında oylarını satıyor. Bütün bunlar saçma.

İlkinde algıyı doğru yöneterek seçim kazanmak mümkün olsa da sonraki seçimde bunu tekrar etmek mümkün olmasa gerek. Artık bir de karneniz var çünkü, artısı eksisiyle.

İlkinde de sırf algıyla yapmıyorsunuz aslında. Var olanın üzerine bina ettiğinizdir algı. AKP’nin ya da CHP’nin kendisinin bir siyasi oyu var zaten. İkinci bir yüzde 25’i getirecek olan, Selim Türkhan’a seslenmek. Çünkü onlar siyasetsiz gerekçelerle “icraat”a oy veriyorlar. Belediye ona verilen 4 yıllık sürede sözlerini yerine getirmemiş iyi yönetememişse kötü bir algı yaratıyor. O noktada artık algı yönetemezsiniz.

CHP PROTOKOLDEKİ YERİNİ SEVİYOR

AK Parti üçüncü kez seçim kazanıyor. CHP ikinci parti olsa da, tepki siyaseti yapmanın yanlış olduğunu, onu iktidara taşımadığını neden görmüyor? 10 yıl bunu tecrübe etmek için çok uzun bir zaman değil mi?

İlkokul öğrencisi davranışından çıkamadığı, sadece arkadaşının saçını çekmekle meşgul olduğu için görmüyor bunu. Akıl alır gibi değil ama böyle. Biliyorsunuz bir yandan da protokolde yeri var, muhteşem bir ödeneği var, binasının önünde 90 tane Mercedes duruyor, hangi şehre gitse yüz binlerce insan alkışlıyor. Devlet içinde devlet, muazzam bir güç... 10 yıl uzun ama 10 dakika bile uzun bir süre bu basit gerçekleri görmek için.

75 YAŞINDA İKTİDAR ARAYIŞINDA

Deniz Baykal siyasi hayatını başbakan olamadan, ana muhalefet lideri olarak geçirdi, şimdi vekil. Önder Sav hep ikinci adamdı. Şimdi de parti içi iktidarını geri kazanma çabasında. Keza Baykal’ın Kılıçdaroğlu’na karşı bir duvar direnci gösterdiği de seziliyor. Ve ikisi de 75 yaşında. İkinci adam olmak için sergilenen bu muazzam motivasyonu nasıl değerlendirmeli?

90 yaşında bile adam kendini genç hissediyor olabilir, o adrenalinle yaşıyorlar. Allah uzun ömür verirse AKP’lileri de öyle göreceğiz.

AK Parti kendi kendine üç dönem sınırı koydu biliyorsunuz, Başbakan dahil pek çok güçlü önemli isim son döneminde, bir daha seçilemeyecekler. Mesela kabinenin atom karıncası Fatma Şahin, belki de en verimli dönemindeyken bir daha seçilemeyecek.

CHP’de sınırlamalı, tüzükleri hiç demokratik değil. Ben her şeyi yapabilirim, ülkenin bana ihtiyacı var bakışı çok hastalıklı. Hayır, ülkenin akla fikre ihtiyacı var. Bayrak gibidir bu, sen bırakırsın başkası tutar. Fatma Şahin için ben de böyle düşünüyorum ayrıca. AKP bu dönemde en büyük oyunu Şahin’in çalışmaları sonucunda alacak.

‘GÖBEĞİNİ KAŞIYAN ADAM’ TAM BİR SAÇMALIK

Partilere seçim kazandıracak olan kitleyi Selim Türkhan tipolojisiyle ortaya koymuşsunuz. AKP’ye kazandıran da Selimler’di diyorsunuz ama AK Parti seçim kazandıkça “AK Parti karşıtları” ona oy verenleri “bidon kafalılar”, “göbeğini kaşıyan adamlar” olarak niteledi, aşağıladı ve suçladı. Selim Türkhan göbeğini kaşıyan adam mıdır?

Alakası yok. Göbeğini kaşıyan adam tanımı, hastalıklı ve çok yanlış bir tanım. Hiç sevmiyorum ben o tanımı. Göbeğini kaşıyan adam, devletten geçinen, çalışmayan, idealler uğruna değil de kendi menfaatleri için yaşayan adamsa bu sadece AKP için de yok ki, CHP’nin içinde de, MHP’nin içinde de bol bol gördüm bunlardan. Selim Türkhan siyasete değil çalışmaya, projeye hizmete oy veriyor. CHP’li veya AKP’li birinden daha iyi ya da kötü değil. “AKP’ye oy veriyorsunuz, bidon kafalısınız” cümlesi bir facia.

Üstenci bakış da yok mu, “dağdaki çoban”la kendini eşit görmemek, halkı cahil bulmak, bir paket kömüre tav olmakla suçlamak…

Tanıl Bora’nın “tahsilli cahiller” diye mükemmel bir lafı var. Çoban tahsilli olmayabilir ama onun cahilliği iki üniversite bitirenden çok değil. Tarihteki çok önemli insanların çoğu üniversite kavramını bile bilmiyordu.

CHP’NİN ÖNEMİ İKİDİR

“Ne olacak bu CHP’nin hali” sorusuyla “ne olacak bu solun hali” sorusu aynı kapıya mı çıkıyor?

CHP bir sol parti değil bence. Ama solun kendine platform bulabildiği alan olarak da önemsiyorum CHP’yi. Ayrıca mutlak iktidar, mutlak iktidarın kendisi için de endişe verici olabilir. Ben CHP’yi bu iki nedenle önemsiyorum. Yoksa bir sosyalist olarak CHP’ye birçok konuda yapısal eleştirilerim var. “Ne olacak bu solun hali? sorusu bu yüzden önemli. Solcuların da CHP’ye benzeyen sorunları var ama ikisi aynı şey değil.

KILIÇDAROĞLU İSTANBUL’DA NEDEN KAYBETTİ?

Kılıçdaroğlu İstanbul’da sizce niye kaybetti?

İyi bir algı yönetimi yapılmadı. Sadece dürüstlük üzerinden gittiler, ki Selim Türkhan’ın en az itibar ettiği söylemdir. “Ben bu şehrin başına geldiğimde sorunları çözecek iyi bir hizmet adamıyım” demeden, merkezi hükümete sataşan, siyasi söylemlerle nefes tüketerek kampanya yaptı. Bir daha bir araya zor gelecek olan tüm olumlu şartlara rağmen akıl almaz biçimde seçimi kaybetti. İlk defa MHP yoktu, MHP oyları daha çok CHP’nin yanındaydı, hatta BDP’nin desteği vardı. O dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi vesayetle yönetiliyor gibiydi, bir sürü proje de bitmemişti, bütün büyük medya Kılıçdaroğlu’nun arkasındaydı ve yanında Gürsel Tekin gibi varoşları eline almış biri vardı. Buna rağmen seçim kaybedildi. Bu büyük bir başarısızlık. Referandumda da aynı şey oldu. Hem de çok yüksek farkla evet çıktı. Genel seçimde de göz göre göre hükümet üçüncü kez oyunu artırdı. Hele de o oyun yüzde 50 olması CHP adına büyük başarısızlıktır. 

CHP YÜZDE 20’NİN ALTINA DÜŞECEK

Seçimlerden önce ve yakında konuşmuşsunuz Kemal Bey ile.

Seçimden 8 ay önce Kemal Bey’e tamı tamına “CHP yüzde 26, AKP yüzde 50, MHP de 13 alacak” dedim. Geçen hafta da şunu söyledim; “Her şey böyle giderse CHP yüzde 20 veya altında düşecek, AKP yüzde 60, MHP 9 veya 10 alacak”.

O ne dedi?

Onun çok kıymetli yanıtları oldu ama sonuçta yaptığımız bir röportaj değildi. Bu nedenle onun yanıtlarını izni olmadan söyleyemem. Öte yandan kendi sözlerimi bir yazar olarak her zaman söylüyorum ve bu konuda aksi rica edilmedikçe şeffaf olmalıyım. Sorun memleketle ilgili bir sorunsa kamuya bildirim konusu hassas bir tartıyla tartılır. Buna çok dikkat ediyorum. Kitabım boyunca, özellikle Antalya ile ilgili süreçte de çok dikkat ettim.

KEMAL BEY İLE BİR SAAT BAŞBAŞA GÖRÜŞTÜK

“AKP Neden kazanır, CHP Neden Kaybeder” hakkında partilerden nasıl bir geri dönüş oldu?

Çoklukla AKP’liler, AKP’ye yakın olanlar okudu. Partiden de çok arayanlar oldu. CHP’den küskünler okuyor sadece. Ama şu da oldu tabi: Kemal Kılıçdaroğlu beni odasında bir saat konuk etti. Bu da Kemal Bey’in artısı bence. Tayyip Bey’den de beklerdim aynı şeyi.

Gerek görmüyor olabilir mi, sonuçta sizin önerdiğinizi o epeydir yapıyor zaten?

Kitabın bir bölümünün adını da o koydu aslında, “Çok ama çok anormal bir durum” sözüyle. Antalya seçimlerinden sonra da beni sadece AKP’liler aradı, bilgi aldılar, analiz ettiler. CHP’den hiç olmadı gibi bir şey.

CHP’Yİ AYDIN DOĞAN YÖNETİYOR

Sizce neden?

Sanırım ya Fethullahçı olduğumu düşünüyorlar ya da Yılmaz Özdil kitabı yazmadığı için okumuyorlar. Bunu yüzüme söyleyen birçok CHP’li gördüm. Yılmaz Özdil’in oku dediğini okuyor, okuma dediğini okumuyorlar. Demek ki Aydın Doğan Türkiye’yi yönetmiyor belki ama CHP’yi yönetiyor olabilir. Çünkü hep onun adamları referans alınıyor.

Ben de şunu çok ilginç ve hatta korkunç buldum: Geçen yılın en çok okunan, en beğenilen, en bilmem ne bulunan köşe yazarı Yılmaz Özdil seçilmiş. Üstelik geçen yıl da ikinci adammış, birinci de Emin Çölaşan ya da Bekir Coşkunmuş.

Böyle bir kitle var işte, bidon kafa falan gibi saçmalıkları üreten... Zaten bu isimler de önemli değil, o zihniyete sahip bir sürü adam var, onlara şans tanınsa onlar da yapar aynı şeyi.

‘BİR DOST’TAN TAVSİYELER

Kitabınızı AKP’ye güzelleme, CHP’ye kara propaganda addedecekler için, CHP’den iş alamadığı için bunları yazdığınızı söyleyecekler için cevabınız ne?

Ben CHP’ye sunum yaptıktan sonra bunları kendime saklayıp seçimlerden sonra “ben söylemiştim” demedim ki. Kendi gazetemde dört gün yazı dizisi yaptım, köşemde yazdım, CHP’den herkesi aradım, Kılıçdaroğlu’na defalarca not bıraktım, twitter’da aylarca telkinlerde bulundum. Bunları seçimden sonra yazmadım, önce yazdım. Bir yerlere akıl almaz paralar aktarılırken, bunları yazdım, kendimi yırttım. Bu kitapta CHP yönetimi için yeni bir şey yok, hepsi seçimden 8 ay önce yüzlerine söylendi. Antalya başarısının ardında ne olduğunu bana CHP değil, AKP sordu. Ben CHP’ye ulaşmaya çabalarken, AKP bana ulaşmaya çabaladı.

Kitabın üstünde adım “bir dost” olarak yazılı. AKP’ye de CHP’ye de söyleyeceğim şey aynı; gündelik olana kilitlenip büyük resmi kaçırmamaları, gözü dönmüş kapitalizmin oyuncağı olup kendi çocuklarını yiyen bir canavara dönüşmemeleri. Bu kitabın önemi deneyime dayalı olması. Yurtdışında deneyime dayalı olmayan masabaşı kitaplar basılmaz, önemsenmez. O yüzden Amerika’da da çok okundu kitap. David Judson “Fukuyama ve Başsoy yemek yemeli” diye yazdı. 20 yıldır söylediğim ve yazdığım şeyleri kitap yaptım. Başka ne yapabilirim? Enselerinden tutup okutacak halim yok ya.

Mantı yiyen, darbuka çalınca oynayan kocaman bir coğrafya burası. Laikliğe yüzde yüz sahip çıkan, herkesin inancını inançsızlığını özgürce yaşayacağı, eski hataların tekrar edilmeyeceği, büyük bir birlik olacağımıza inanıyorum. Bu amaca hizmet edecekse, Erdoğan’la da, Kılıçdaroğlu’yla da konuşurum. Yoksa partilerin seçim kampanyalarıyla, küçük adamların küçük hesaplarıyla ilgili değilim. Mezar taşımda “CHP’nin reklam kampanyasını yapan adam” yazması umurumda bile değil.

Kaynak STAR

 

Bu haber 149467 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik: Türkiye, Suriye'de yaşananların içinde değil
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik: Türkiye, Suriye'de yaşananların...
Suriyeliler geri dönecek mi? Bakan Yerlikaya'dan açıklama! Halep detayı...
Suriyeliler geri dönecek mi? Bakan Yerlikaya'dan açıklama! Halep...