Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tarihçesi
Mete Han en sevdiği atı ve karısını niye vurdu? Türk ordusunu kuran liderin komutanlık sırları
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tarihçesi
İlk Türk Devletleri Dönemi
Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak, Büyük Hun İmparatoru Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209 yılı esas alınmıştır.
İlk kez Mete Han tarafından M.Ö. 209 yılında kurulan düzenli Türk Kara Ordusunda sayı itibarıyla 10.000 atlıdan oluşan en büyük birlik, “Tümen” olarak adlandırılmış, tümenler binlere, binler yüzlere, yüzler onlara ayrılmış, her birinin başına Tümenbaşı, Binbaşı, Yüzbaşı ve Onbaşı rütbelerine sahip birer komutan görevlendirilmiş ve aşağıdan yukarıya doğru emir-komuta zinciri içerisinde birbirine bağlanmıştır.
Türk ordusu, düzenli birlik haline gelerek savaş meydanlarında fırtına gibi esmeye başlamasının 2 bin 233'üncü yılını kutluyor.
Asya Hunları'nın yüce kağanı Mete Han (Mo-tu), babası Teoman (T'ou-man) tarafından kendisine verilmiş 10 bin kişilik orduyu katı ve sert bir eğitime tâbî tutmuştu. Bu sırada takvimler milattan önce 209'u gösteriyordu.
Türk Kara Kuvvetleri'nin kuruluş yıldönümü olarak kabul edilen bu tarih, sonraki binlerce yıl boyunca nesilleri etkileyecek olaylarla hafızalara kazındı.
Prof. Ahmet Taşağıl, Mete Han'ı anlatan Çin kaynaklarından bu pasajı paylaştı.
Binlerce yıllık kayıtları Çin kaynaklarından ve bölgedeki yazıtlardan bulup derleyen Orta Asya ve Türk tarihi uzmanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Bozkırın Kağanlıkları ve Kök Tengri'nin Çocukları adlı iki kitabında, Türk ordusunu kuran Mete Han'ın M.Ö. 209'da neler yaptığını şöyle anlatıyor:
MO-TU'NUN (METE) TAHTA EL KOYMASI
M.Ö. 209 yılında Mo-tu tahta çıktı. Mo-tu'nun ismi önceleri Mete olarak okunmuş ve Türkçede bu şekilde yer bulmuştur. Sonra Mao-tun ve Mo-tun okunuşları da kullanıldı. Nihayet onun yazılışında özel okunuş bulunduğundan Mo-tu şeklinde okunması gerektiği Çince sözlüklerde belirtilmektedir. Türkçesinin de Bagatur (Bahadır) olduğu fikrinde olduğumuzu ifade etmemiz gerekir.
Onun tahta çıkışı kaynaklarda anekdotal bir biçimde anlatılmıştır. Babasının en büyük oğlu olan Mo-tu tahtın en önemli varisiydi.
Ancak babası, üvey annesinin de tahrikiyle başka bir oğlunu tahta geçirmek için onu Yüe-chih'lara rehin olarak yolladı. Arkasından kendisi Yüe-chih'lara saldırdı. Amacı oğlu Mo-tu'yu Yüe-chih'lara öldürtmekti. Böylece Mo-tu kolayca ortadan kaldırılacak ve kendi kamuoyuna hesap verebilecekti.
Ne var ki Yüe-chih'lar daha onu öldüremeden, Mo-tu onların en iyi atlarından birini çalarak kaçtı. Oğlunun bu hareketinden dolayı şaşıran babası, 10 bin süvarilik bir okçu birliğini ona verdi. Mo-tu, bu birliği sıkı disiplin içerisinde eğitime tâbî tuttu. Öyle ki, kendisinin attığı ıslık çıkartan oku gönderdiği her hedefe adamları da atacaklardı.
Bunu yapmayanlar derhal orada öldürülüyorlardı. Mo-tu önce en sevdiği atına, daha sonra en sevdiği karısına ok attığında, onun gibi yapmayanların hepsini öldürdü. Daha sonra babasının en sevdiği atına ok attığında diğer askerleri de o ata oklarını atmıştı.
Neticede herkesin, yani 10 bin kişinin kendi istediği gibi yetiştiğine kanaat getirdi. Bundan sonra da, tasarladığı ihtilâli yaparak babasını öldürdü.
Kendisine komplo düzenleyen devlet adammları da onun gazabından kurtulamadı. Böylece Hun İmparatorluğu'nun başına güçlü bir şekilde geçmiş oluyordu.
ONLUK DÜZEN KABİLEDEN KURTARIP MİLLET YAPTI
Hun ordusu diğer bozkır orduları gibi yerleşik imparatorlukların ordularından farklıydı. Bu fark üç önemli konuda şöyle belirtilebilir:
1-Hun ordusu ücretli değildi.
2-Hun ordusu daimî idi.
3-Hun orduları temelde süvarilerden kuruluydu.
Hun ordusu onlu teşkilât üzerine kurumuştu. Tarihte ilk defa hükümdar Mo-tu önderliğinde M.Ö. 209'da kurulduğunu bildiğimiz 10'lu sistem daha sonra büyük bir imparatorluğun kuruluşuna katkı sağlamıştır.
Ağır, hareketsiz kütle muharebesi usûlüne göre yetiştirilmiş ağır teçhizatlı orduların aksine hafif ve hareketli süvarilerden kurulu Hun-bozkır ordusunun süratli, ânî ve şaşırtıcı hücumlara dayanan dağınık savaş sisteminde birlikler arasındaki işbirliği ancak küçük birliklerin birbirleriyle olan iç bağlantıları ile sağlanıyordu.
10'lu sistem diğer yandan ordunun kabilevî ayrılıçı hareketlerden kurtulmasını sağlıyor ve onları bir devlet bütünü haline getiriyordu. Aynı zamanda devletin bütün gücünü savaşta ve barışta ortak gayeler etrafında birleştiriyordu.
Yani kabileden kurtarıp millet haline gelmeye katkı sağlıyordu. Ayrıca devlet mekanizmasının askerî disiplin içinde çalışmasını da temin ediyordu. Hun ordularının asker sayısı hakkında yabancı kaynakların verdiği abartılı rakamlar olsa da, mevcudun kalabalık olduğunu söylemek mümkündür.
SIĞIR SÜRÜSÜ YERİNE ET KONSERVESİ
Beslenme konusunda Hunlar farklı yöntem kullanıyordu. Diğer ordular askerleri beslemek için binlerce baş sığır sevk etmek zorunda kalırken, Hunlar bu ihtiyaçlarını et konvervesi ile karşılıyorlardı.
Hun ordusu ayrıca etkili silahlarla donatılmıştı. Çift kavisli yaylar, ıslıklı oklar, çengelli temrenler gibi silah ve araçlar ön plana çıkıyordu. Aslında başlıca silahları ok ve yaydı.
Ok ve yay bir av aleti olarak eski çağlardki bütün topluluklarda görülmesine rağmen, Hunlar bunu çok etkili bir savaş aleti haline getirmişti. Özellikle yayı hızla koşan bir at üzerinde etkili bir savaş aracı olarak kullanmak suretiyle uzak savaş usûlünü savaş taktikleri sisteminde yenilik olarak getirmişlerdir.
Miğfer giyen ve kendileri ve savaş atları için zırh kullanan Hunlar, at sayesinde süratli manevra yeteneğine sahip oldukları için uzaktan savaşı tercih ederlerdi.
Çeşitli yayları vardı. Bunlardan gerilmesi güç, fakat vuruculuğu en fazla olanı, tersine gerilmek suretiyle kullanılan çift kavisli yaylardı. Oklar da çeşitliydi. Bunlar arasında ilk kez Mo-tun zamanında yapılıp kullanıldığı bilinen ıslıklı (veya vızıldayan oklar) en korkunç olanıydı.
Hunlar doludizgin giden at üzerinde dört tarafa ok atmakta ustaydılar. Düz, yivli veya çengelli temrenler (ok uçları) kullanan ve iyi kement atmasını bilen Hunlar, yakın muharebede kargı, mızrak, süngü, kalkan ve kılıç kullanırlardı.
Asya Hunları
SAVAŞTA YAĞMUR YAĞARSA YAY İŞLEMEZ OLURDU
Savaş meydanlarında süvariler, atların renklerine göre belirli yerlerde mevki alıyorlardı. Bunun dört kozmik yönle ilgili olduğu ileri sürülmüştür. Hunların savaş zamanlarında en çok çekindikleri konu yağmurlu bir havanın olmasıdır. Çünkü yağmurun yağması ile yaylar işlemez hale geliyordu. Hunlar bu yüzden gece seferlerinde dolunay zamanını beklerlerdi.
Düşmandan esir yakalayan ödüllendirilir, savaşta ölen Hunların cesetleri düşman elinde bırakılmamaya çalışılırdı. Böyle cesetleri getirenlere ölünün malları verilirdi.
Hun ordularının savaş stratejisi iki esasa dayanıyordu: Keşif seferleri ve yıpratma savaşları...
Ele geçirilmesi planlanan ülkelerin önceden küçük müfrezelerle gözden geçirilmesi gerekiyordu. Bu çeşit seferler bazen yıllarca sürüp çok uzak mesafelere uzanabiliyordu. Olumlu sonuç alınan keşif seferlerinden sonra yıpratma harekâtına girişilirdi.
Küçük akıncı müfrezelerinden başka kalabalık seri hareketli birliklerce düşmanın yığınak merkezlerine, önemli yol kavşaklarına, yiyecek ve malzeme depolarına yöneltilen bu harekâta düşman güçsüz düşürülünceye kadar devam edilirdi.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tarihçesi
İlk Türk Devletleri Dönemi
Kara Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak, Büyük Hun İmparatoru Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209 yılı esas alınmıştır.
‘’Zaferleri ve geçmişi insanlık tarihi ile başlayan, uygarlık nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu’’ nun en etkin kolu Kara Kuvvetleri 2232 yaşında.
Türk toplumunun ve geçmişten bugüne kadar kurulan bütün Türk devletlerinin en büyük koruyucusu olan Türk Ordusu’nun en etkin parçası Türk Kara Kuvvetleri kuruluşunun 2232.yılını kutluyor.
İlk kez Mete Han tarafından M.Ö. 209 yılında kurulan düzenli Türk Kara Ordusunda sayı itibarıyla 10.000 atlıdan oluşan en büyük birlik, “Tümen” olarak adlandırılmış, tümenler binlere, binler yüzlere, yüzler onlara ayrılmış, her birinin başına Tümenbaşı, Binbaşı, Yüzbaşı ve Onbaşı rütbelerine sahip birer komutan görevlendirilmiş ve aşağıdan yukarıya doğru emir-komuta zinciri içerisinde birbirine bağlanmıştır.
Mete Han ile tarih sahnesine çıkan bu teşkilatlanma modeli günümüze kadar uzanan yelpaze içerisinde hüküm süren diğer Türk devletleri ile süregelmiş, özellikle Göktürkler, Uygurlar, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Türk Ordusu dünyanın sayılı ordularından birisi olmuştur.
1040 yılında Dandanakan Meydan Muharebesi’nde Gaznelileri yenerek bağımsızlığına kavuşan, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nde Bizanslıları yenerek, Anadolu’yu yeni bir Türk yurdu yapan Büyük Selçuklu Devleti’nde, Kara Kuvvetlerinin teşkilat ve eğitimi sağlam esaslara bağlanmıştır.
Büyük Selçuklu Devleti’nden sonra, Anadolu Selçukluları ve Mısır Türk Memlukları da mükemmel ordular meydana getirmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu Dönemi
1299 yılında kurulan Osmanlı İmparatorluğu hızla büyüyüp güçlenmiş bu güçlenmeye paralel olarak da , 1363’den itibaren Anadolu dışına çıkan Osmanlı orduları; batıda Sırpsındığı, Kosova, Niğbolu, Varna, İstanbul’un Fethi ve Mohaç; doğuda Çaldıran, Mercidabık ve Ridaniye muharebelerinde büyük zaferler elde etmişlerdir.
Osmanlı ordusunun teşkilatlı bir şekilde ortaya çıkışı ise, Sultan I inci Murat zamanında olmuştur. Tarihte ilk süvarili ordu olma niteliğini taşıyan Osmanlı Ordusu, önceleri yalnızca Atlı Akıncılardan oluşmakta iken, daha sonraları yaya birliklerin de katılmasıyla Yeniçeri Ocağı adı altında sürekli bir yapıya dönüştürülmüştür. İmparatorluğun yükseliş dönemlerinde elde edilen zaferlerde Yeniçeri Ocağı önemli rol oynamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme devri ile birlikte etkinliğini yitiren Yeniçeri Ocağı, 15 Haziran 1826’da başlayan Yeniçeri Ayaklanmasının bastırılmasını müteakip kaldırılmıştır. Bu ordunun yerine 'Asakiri Mansure-i Muhammediye' adı ile yeni bir ordu kurulmuştur. Bu gücün temelini “Kol” adı verilen taburlar oluşturmuştur. Yine bu teşkilat devresinde; 1834 yılında orduya komuta edecek subayları yetiştirmek amacıyla, ‘Mekteb-i Harbiye-i Şahane’ adıyla Kara Harp Okulu açılmıştır.
Tanzimat Fermanı’ndan 4 yıl sonra, 1843’te, yeni bir düzenlemeye gidilerek, beş yıllık hizmet süresine tabi personelle oluşturulan beş ordu kurulmuş ve 1848 yılında yapılan bir değişiklikle ordu sayısı altıya çıkarılmıştır. Mekteb-i Fünun-u Harbiye-i Şahane olarak adlandırılan Harp Akademisi, 20 Temmuz 1848 yılında İstanbul’da kurulmuştur. Diğer yandan, bu dönemde askerî okullar da çoğaltılmış ve lise seviyesinde askerî okullar; 1845 yılında İstanbul ve Bursa’da, 1846 yılında Edirne ve Manastır’da, 1847 yılında Şam’da, 1872 yılında Erzurum’da ve 1875 yılında Bağdat’ta açılmıştır. Bunlar Harp Okulunun öğrenci kaynağını teşkil etmiştir.
İkinci Meşrutiyetin ilanıyla birlikte, idari alandaki yeniliklere paralel olarak, ordu teşkilatında yeni bir düzenleme yapılmak suretiyle silah ve malzeme miktarı artırılmış ancak, Trablusgarp ve Balkan Savaşları nedeniyle ordudaki gelişmeler sekteye uğramıştır.
Bunun hemen arkasından girilen 1’inci Dünya Savaşında Galiçya’dan Yemen’e ve Kafkaslara kadar uzanan cephelerde kısmi başarılar kazanan Türk Ordusu, Çanakkale Zaferi ile tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır. Değişik cephelerde elde edilen başarılara rağmen, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi’nin ağır hükümleriyle karşı karşıya kalmıştır.
Mondros Mütarekesi'nin hükümlerine göre, vatan sözde galip devletler tarafından küçültülmüş, kara kuvvetlerinin mevcudu indirilmiş, silahları elinden alınmış, vatan toprakları işgal edilmiştir.
Türk Ulusu, işgalleri tanımayarak direnişe geçmiş, memleketin her tarafında oluşan gönüllüler ve milis grupları faaliyet göstermeye başlamıştır.
Dağınık hâlde ve küçük birlikler şeklindeki unsurların çabaları ile arzu edilen başarıları sağlamanın mümkün olamayacağını gören Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, düzenli ordunun kurulması için 1920 yılı ortalarından itibaren çalışmaya başlamış, sonuçta Batı Cephesi Komutanlığı teşkil edilmiştir.
Tüm olanaksızlıklara rağmen büyük güçlükler altında teşkil edilen bu ordu sayesinde I inci ve II nci İnönü Savaşları ile “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır” parolası ile Sakarya Meydan Muharebesi kazanılmış, 26 Ağustos 1922 tarihinde Yunan ordusuna karşı başlatılan Büyük Taarruz ve devamında Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat Başkomutan sıfatıyla yönettiği Başkomutanlık Meydan Muharebesi büyük bir zaferle sonuçlanmıştır.
Bozguna uğrayan ve kaçan düşmana karşı Mustafa Kemal Paşa’nın 1 Eylül 1922 tarihinde “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” diyerek verdiği emri ile düşmanın 9 Eylül 1922 tarihinde denize dökülmesi sağlanmış ve Anadolu işgal edilmekten, Türk Ulusu ise esaret altına alınmaktan kurtarılmıştır. Böylece vatanın bütünlüğü ve Türk devletinin kayıtsız ve şartsız istiklali bütün dünya tarafından tanınmıştır.
Cumhuriyet Dönemi
Atatürk’ün önderliğindeki Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda kazanılan zafer sonunda, Türk Kara Kuvvetleri, Cumhuriyet Döneminin başında ikişer tümenli dokuz kolordu ve üç süvari tümeninden oluşan üç ordu müfettişliği hâlinde teşkilatlandırılmıştır.
1923-1939 Dönemi
Kurtuluş Savaşından sonra; memleket içinde kalan silah, araç, gereç ve donatım toplatılmıştır. Gerekli olanların ıslahı yapılarak ordunun kuruluş ve kadrosuna katılmıştır. Sürekli gelişen silah ve malzeme teknolojisini izleme, inceleme ve muayene için, bir 'Fen ve Sanat Dairesi' kurulmuştur.
16 yıl içinde; ordunun tüm giyecek ve diğer levazım ihtiyaçları ile silahlı kuvvetlerin donatım malzemesi, millî fabrikalarda yapılacak hâle gelmiştir.
Kara Kuvvetlerinin silah ve malzemesini tamir ve ıslah için, Ankara’da askerî fabrikaların temeli atılmış ve faaliyete geçirilmiştir.
1934’te Lüleburgaz’da ilk tank birliği kurulmuştur.
Kara Harp Okulu, 1936 yılında inşaatın tamamlanmasının ardından Pangaltı/İstanbul'daki binasından Ankara'ya taşınmıştır.
1939-1945 Dönemi
1939 yılı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Kara Kuvvetlerinin gelişimi açısından önemli bir yıldır. İkinci Dünya Harbi tehlikesi Türkiye Cumhuriyeti’nin de kapılarını çaldığından, ihtiyaçların seferi kuruluşa göre karşılanması gerekiyordu. Bu maksatla çeşitli safhalarda aşağıdaki faaliyetler gerçekleştirilmiştir:
Kara Kuvvetlerinin seferi duruma geçmesi ve seferde teşkil edilecek tümenlerin kurulmasıyla, barıştaki 10 olan kolordu sayısı, 15’e çıkarılmıştır.
Paraşüt birlikleri teşkil edilmiştir.
Batı Anadolu’daki birlikler takviye edilmiştir.
Doğu sınırlarımızdaki birliklerimiz takviye edilmiştir.
Doğuda ve batıda iki cephede de yeterli derecede kuvvetli olabilmek için, bütün sınıflar silah altına alınarak, eksik bulunan muhabere ve istihkâm birliklerinin, zırhlı tugayların ve ölçme alaylarının kadroları takviye edilmiştir. Barışta bütçe yetersizliği nedeniyle teşkil edilememiş, ağır makineli tüfek bölükleri, koşulu ve çakılı topçu bataryalar ve nakliye kolları kurulmuştur.
1945-1952 Dönemi
1949 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı kurulmuştur. Bu tarihe kadar, ordu komutanlıkları harekât ve eğitim yönünden Genelkurmay Başkanlığına, personel ve lojistik destek bakımından ise Millî Savunma Bakanlığına bağlı bulunuyorlardı. 1950 yılından itibaren ise Kara Kuvvetleri Komutanlığı, bütün sınıf okulları ve eğitim merkezlerini bünyesine almıştır.
1950 yılında Kore Harbi’nin çıkması üzerine Kara Kuvvetlerinden bir Tugay büyüklüğünde bir kuvvet, Birleşmiş Milletler Ordusu’na katılmak üzere Kore’ye gönderilmiştir.
1952-1992 Dönemi
Türkiye 1952 yılında NATO üyesi olmuştur.
Türkiye’nin NATO’ya üye olmasından sonra Kara Kuvvetlerinin bütün sınıfları NATO standartlarına göre modern silah ve teçhizat ile donatılmıştır.
Hava savunma topçu birlikleri kurulmuş ve Nike füzeleri ile tedarik edilmiştir.
1957 yılında Kara Havacılık Okulu kurulmuştur.
1966 yılında, Ankara’da 4’üncü Kolordu Komutanlığı kurulmuştur.
1974 yılında Kıbrıs Barış Harekâtı icra edilmiş ve Kıbrıs’ta kolordu seviyesinde Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı kurulmuştur.
1975 yılında İzmir'de Ege Ordu Komutanlığı kurulmuştur.
Bu dönem içindeki diğer gelişmeler ise şunlardır:
Eğitim Komutanlığının Teşkili (1985): Temmuz 1985 tarihinde Kara Kuvvetleri Eğitim Komutanlığı kurulmuştur. Kara Kuvvetleri Eğitim Komutanlığının adı 1994 yılında Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanlığı olarak değiştirilmiştir.
Lojistik Komutanlığı Teşkili (1988): Kara Kuvvetlerinin lojistik faaliyetlerini modern harbin gereklerine uygun olarak daha rasyonel ve etkili bir şekilde yürütmek amacıyla; Kara Kuvvetleri Karargâhı ile ordu ve bağımsız kolordular arasında icracı bir komutanlık olan Lojistik Komutanlığının kuruluşu 1988 yılı sonunda tamamlanmıştır.
Hudut emniyeti: 10 Kasım 1988 tarih ve 3497 sayılı ‘Kara Sınırlarının Korunması ve Güvenliği’ hakkındaki Kanun gereğince, kara hudutlarının korunması görevi Kara Kuvvetleri Komutanlığının sorumluluğuna verilmiştir.
Tatbikatlar: 1986 yılından itibaren, komutanların ve birliklerin muharebe ortamında iki taraflı harekâtta bulunmalarını sağlamak, kıta sevk ve idare eğitim seviyesini yükseltmek maksadıyla, her yıl bir ordu bölgesinde Mehmetçik tatbikatlarının icrasına başlanmıştır.
1992-2010 Dönemi
1990 yılında Varşova Paktı’nın çöküşü ve SSCB’nin dağılmasıyla dünyada güç dengeleri altüst olmuş ve belirsizlikler ortamına girilmiş, soğuk savaş dönemi sona ermiştir. Bu kapsamda; büyük birçok devlet ordularını küçültüp sayıca daha az, fakat daha etkin ordular oluşturmaya başlamışlardır.
Bu dönemde; Türkiye’ye yönelik tehditler, Avrupa Konvensiyonel Kuvvetler Antlaşması (AKKA)’nın getirdiği sınırlamalar, Kara Kuvvetlerinin zafiyet sahaları dikkate alınarak;
- Geleceğin muharebe ortamına uyum sağlayabilecek,
- Hareket kabiliyeti ve ateş gücü yüksek,
- Düşmanı derinlikten itibaren tespit, teşhis ve tanıma imkânı olan,
- Gece muharebe etme yeteneğine sahip,
- Beka kabiliyeti yüksek,
- Elastiki ve çok maksatlı kullanıma imkân veren,
- Yeterli büyüklükte,
- Sevk ve idaresi kolay,
- Personel tasarrufuna imkân sağlayan ve etkili bir seferberlik sistemine dayanan,
- Tabur, tugay, kolordu ve ordu kuruluşlarını esas alan bir kuvvet yapısı hedeflenmiştir.
Bu kapsamda tümen teşkilatı yerine , birlikler tugay şeklinde teşkilatlandırılmış ve kolordulara bağlanmıştır. Ayrıca, hareket kabiliyeti ve ateş gücünü artırmak maksadıyla; tugaylar ağırlıklı olarak zırhlı ve mekanize birlikler hâlinde teşkil edilmiştir.
Keşif, gözetleme ve hedef tespit imkânlarının artırılması maksadıyla, 2007 yılından itibaren; Ordu Komutanlıkları kuruluşuna Taktik ve Mini İnsansız Hava Aracı Sistemleri (İHAS)nin yer aldığı İnsansız Hava Aracı Tabur, Bölük ve Takımları,Tugay ve Alay Komutanlıklarının kuruluşuna Mini İnsansız Hava Aracı Sistemleri Timleri ilave edilmiştir.
Merkezi yetenek havuzlarının oluşturulması kapsamında Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri Birlikleri yeniden yapılandırılmış Ordu Komutanlıklarında Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri Alay Komutanlıkları teşkil edilmiş ve Elektronik Harp Birlikleri Muhabere Elektronik Bilgi Sistemleri Alay Komutanlıkları kuruluşlarına dâhil edilmiştir.
Lojistik Yönetim Sistemi (LYS) projesi ile ikili ikmal ve üçlü bakım sistemine geçilmiştir. Bu kapsamda Kara Kuvvetlerinin lojistik teşkilatı; Kara Kuvvetleri Karargâhından, Tabur/Müstakil Bölük seviyesine kadar her kademede yeniden yapılandırılmıştır.
Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer (KBRN) birlikleri 1997 yılında yeniden teşkilatlandırılmıştır.
Hava savunma sınıfının, topçu sınıfından ayrılarak ayrı bir sınıf hâline getirilmesi 4185 sayılı Yasa ile kabul edilmiştir. Buna paralel olarak hava savunma birlikleri yeniden teşkilatlandırılmış, Topçu ve Füze Okulu bünyesinde kurulan Hava Savunma Okulu, 1998 yılında Çekmeköy Kışlası’na taşınmıştır. 2008 yılında Konya’ya konuş değiştirmiştir.
1999 yılında, Ankara’da faaliyete başlayan Kara Kuvvetleri İstihbarat Okulu, 2003 yılında lağvedilerek TSK İstihbarat Okulu ile birleştirilmiştir. 2010 yılına kadar K.K.K.lığına bağlı olarak faaliyetlerine devam eden TSK İstihbarat Okulu bu tarihten itibaren Genelkurmay Başkanlığına bağlanmıştır. Eğitim ve öğretim faaliyetlerini hâlen, Ankara’da sürdürmektedir.
Kara havacılık birliklerinde tek elden emir komuta tesis etmek ve seferde uygulanacak komuta yapısına barıştan itibaren geçmek maksadıyla; 15 Ağustos 2003 tarihinde, Kara Havacılık Komutanlığı kurularak K.K.K.lığına bağlanmıştır.
İstihkâm birlikleri 2006 yılında yeniden yapılandırılmıştır. Bu kapsamda; 1’inci Ordu ve 2’nci Orduda İstihkâm Alayı, 3’üncü Ordu ve Ege Ordusunda İstihkâm Taburu seviyesinde istihkâm yetenek havuzları teşkil edilmiştir.
2007 yılında Sınıf Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlıkları ile Eğitim Tugay Komutanlıkları Kara Kuvvetleri Eğitim ve Doktrin Komutanlığına bağlanmıştır.
Yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da Türk Silahlı Kuvvetlerini en iyi şekilde temsil eden Türk Kara Kuvvetleri, barışı destekleme harekâtlarına bugüne kadar önemli katkılarda bulunmuş ve bulunmaya devam etmektedir. Bu kapsamda Türk Kara Kuvvetleri aşağıdaki uluslararası harekâtlara katkıda bulunmaktadır.
Bosna Hersek’te icra edilen ALTHEA Harekâtı kapsamında; BM Güvenlik Konseyi’nin kararına istinaden ilk olarak 04 Ağustos 1994 tarihinde Alay seviyesinde birlik ile harekâta katılmıştır. Bu tarihten itibaren Alay/Bölük seviyesinde değişen birlikler görevlendirilmiştir.
13 Temmuz 1999 tarihinden itibaren; Kosova’da meydana gelen çatışmaların engellenmesi maksadıyla Kosova Gücü (KFOR) Harekâtına katkı sağlamak amacıyla Kosova’da Alay/Bölük seviyesinde değişen birlikler görevlendirilmiştir.
Afganistan Kararlı Destek Misyonunda; 2015-2021 yılları arasında Afganistan Türk Görev Kuvveti (ATGK) Komutanlığı olarak “Çerçeve Ülke” sorumluluğu yürütülmüştür. Görev, 28 Ağustos 2021 tarihinde NATO personelinin tamamının geri çekilmesi ile sonlandırılmıştır.
Türkiye, BM Lübnan Geçici Kuvveti (United Nations Interim Force in Lebonan - UNIFIL) Harekâtına 20 Ekim 2006-01 Eylül 2013 tarihleri arasında bölük seviyesinde birlik ile katkı sağlamıştır.
Sonuç olarak; Türk Kara Kuvvetleri, "Türk Birliğinin, Türk Kudret ve Kabiliyetinin, Türk Vatanseverliğinin Çelikleşmiş Bir İfadesi" olan Silahlı Kuvvetlerimizin bir parçası olarak her zaman yüce milletimize layık olma azmi ve kararlılığı içinde ve onun emrinde olmanın şeref ve gururunu taşımaktadır.
YORUMLAR