Yanlış Adlandırılan Çingeneler: Romanların Gerçek Tarihi
Halk ağzıyla ve biraz da aşağılanarak, “çingeneler” olarak bilinen Romanların tarihi ve kültürü, klişeler ve yanlış adlandırmalarla doludur ki hiçbiri, “Notre Dame’ın Kamburu“ndaki Esmeralda’nın lanetlenmesinden daha yaygın olmamıştır. Kitle iletişim araçlarının yanlış anlamalarıyla yayılan bu imajları yüzünden, Romanların genellikle korkulması veya kaçınılması ve sürgün edilmesi gereken insanlar olduğuna inanılır.
Özellikle, göçebe yaşam tarzları ve başlangıçtaki göçleri sırasında, dini inançlara sadık olmayan alışkanlıkları nedeniyle Romanlar, çoğunlukla hırsız ve dolandırıcı olarak resmedilmişlerdir. Diğer taraftan, Romanların göçmen tarihleri, kültürel olarak zulme maruz kalmaları, kalıtımsal gelenekleri ve kırılmaz aile bağları, onların, günümüzde, kendilerinden olmayanlara neden bu kadar ilginç gelmekte olduğunun açıklamasıdır.
“Roman”dan …”Çingene”ye…
Peki, kimdir bu Romanlar? Nereden ortaya çıktılar ve nerelerde bulundular?
Son bilimsel araştırmalar, Roman kültürünün, Hint kökenli olduğunu göstermekte. Bugün, pek çoğu Avrupa’da – özellikle İtalya, İspanya ve Doğu Avrupa – yaşamını sürdürüyor. Öte yandan, dilbilim ve genetik uzmanları, oldukça kesin bir şekilde, kuzeyli Hintli Roman kökenleri işaret edebiliyorlar.
Bununla birlikte, olası köken yeri, tüm Romanların aynı olduğunu belirtmemelidir. Her kültürde olduğu gibi, Romanlar arasında da belirleyici farklılıklar vardır. Çeşitli göç hareketlerinden etkilenerek, kollektif “Romanlar”, kendi içlerinde şahsiyet kazanmış gruplara dönüşmüşlerdir. (Tıpkı Amerikan yerlilerinin hepsinin Amerikan Yerlisi olmasına rağmen, iki kabilenin birbirinin tıpatıp aynısı olmaması gibi)
Romanların, 11.yy’da Kuzey Hindistan’dan İran’a göç ettikleri ve 1400’ler civarında da, buradan Avrupa’ya yayılıp çoğaldıkları biliniyor. Bu nedenle, göç tercihlerine bağlı olarak, Pers/İran, İtalyan veya Rumen gelenekleriyle, kolektif “Roman” etiketinden ayrılan gezgin gruplar mevcut.
Sürekli göçebe olan bir kültürün, yüzyıllar boyunca, her bir ülkedeki kesin nüfus rakamlarını elde etmek neredeyse imkânsız. Nüfus sayım kayıtları sadece, seyahat eden etnik grupların sayılmasında (veya sayılmamasında) güvenilir olabilir. Örneğin, 11.yy ve 15.yy’da Pers (İran) ve Avrupa bölgelerinde Romanların yaygın olması, Roman nüfusunda belirgin bir artış anlamına gelse bile, gerek o dönemin, gerekse şimdinin kesin sayılan rakamları, tahmini göstergeler olmaktan öteye gidemezler. Kesin göstergelere hatasız ulaşamama durumu, belki de, bugün geçerli olan Roman “çingene” kültürü klişelerini beslemiştir.
Çingene Nedir?
İksir satmak ve fal bakmak, genellikle bir çeşit büyücülük olarak yorumlanırdı. Bu tip kariyer seçimleri, kesinlikle geniş kitlelere cazip gelirdi. Aksi durumda, bu seçenekler finansal olarak işe yaramazdı. Diğer taraftan, bu tip işler, Romanları zulüm konusunda hedef haline getirmiştir. Bundan dolayı sonraları, Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde büyücülere, Yahudilere ve diğer “Hristiyan olmayan” kültürlere yapılan zulüm ve baskı hızla yayılırken, Roman kimliği de tehlike ve karanlık ile örtülmüştür. Ayrıca, dini inançlara sadık olmayan yönleri ima edilerek (Hristiyan Kilisesi söz konusu olduğunda), “çingene” tanımı, Romanları küçük düşürücü bir terim olarak kullanılagelmiştir.
Roman kültürüne karşı bu ısrarlı güvensizlikten dolayı Romanlar, genişleyen aileler ve özel akraba grupları halinde faaliyet göstermeye devam ediyorlar. Onların, Roman olmayan dünyadan ziyade, kendi tercihleriyle belirledikleri kanunları, gerektiğinde liderleri ve meclisleri bulunuyor.
Bu gözlem, kesin olmamakla ve tüm Roman grup ve bireylerine uygulanamamakla birlikte, pek çok yaşam için önemli bir unsurdur: Şehirleşme olgusunun, birçok Roman topluluğun geleneksel kırsal kültürüne indirdiği darbeye rağmen, tüm göçleri boyunca dizginlerini tutan tek bir yüce kavram olmuştur: Aile
Gelenekler, aileler aracılığıyla, uzun yıllar boyunca aktarılmıştır. Yazılı olmaktan çok, sözlü olarak aktarılan yerel müzikler, adalet sistemi ve evlilik gelenekleri, bunlardan bazılarıdır. Zulüm ve sürgün yılları boyunca ve bir asırdan diğerine süregelen aşağılamalara rağmen Romanlar, birbirlerine sıkıca bağlı aile toplulukları olarak kalmışlardır.
İster İtalyan, Rumen, Rus veya İskandinav olsun; isterse Amerikan gruplarından olsun, ailenin gücü, Roman kültürünün süregelen yaşam mücadelesinde en başta yer almaktadır. Ne talihsizliktir ki, yıllar ve eylemler tersini gösterse de, bu kültürün ana imgesi, aileler yerine ya “düzenbazlar” ya da “çingeneler” olarak kalmıştır.
Halk ağzıyla ve biraz da aşağılanarak, “çingeneler” olarak bilinen Romanların tarihi ve kültürü, klişeler ve yanlış adlandırmalarla doludur ki hiçbiri, “Notre Dame’ın Kamburu“ndaki Esmeralda’nın lanetlenmesinden daha yaygın olmamıştır. Kitle iletişim araçlarının yanlış anlamalarıyla yayılan bu imajları yüzünden, Romanların genellikle korkulması veya kaçınılması ve sürgün edilmesi gereken insanlar olduğuna inanılır.
YORUMLAR